namjoon house'
Seokjin ve Namjoon evin terasındaki koltuklarda oturuyorlardı. Namjoon yaklaşık üç gündür uyumadığı için haliyle yorgundu. Her seferinde bunu yaşamaktan bıkmıştı. Adam ölmüyordu resmen!
Jimin'i öldürmeye çalıştığı son kabustan bu yana hiçbir değişiklik olmamıştı. Muhtemelen yine bir şekilde kurtulmuştu, şifacısı hep bir yolunu buluyordu. Kafasının üstünde ampül yanmış gibi bir anda ayaklandı.
"Namjoon? Ne oldu?"
Seokjin endişeli bir şekilde Namjoon ile aynı zamanda ayağa kalktı. Aynı zamanda da bir şeyi var mı diye kontrol ediyordu.
"Şifacılarını öldürürsek tüm sorun çözülecek!"
Seokjin boşuna endişelendiğini anladığında kalktığı yere geri oturdu. Karşısındaki bu adamın hırsı on kilometre öteden belli oluyordu. Onu asla değiştiremiyordu. Hırstan ve intikama olan ihtirasından vazgeçiremiyordu.
Bir kez olsun duygularını kullanmasını öğretememişti. Onu seviyordu fakat eski halini, şu an ona sadece acıyordu. Böyle olmasından nefret ediyordu, sevdiği adamın gözlerinin önünde eriyip bitmesini sindiremiyordu.
Namjoon hışımla çocuğun yanına oturdu ve omuzlarından tutarak sarstı.
"Jin kurtulmanın yolunu buldum, sevinsene!"
"Senin bu halinden nefret ediyorum Namjoon, lütfen kendine gel artık!"
"Ben buyum Jin ne istiyorsun tam olarak?"
Seokjin bunaldığını hissetti açık havada olsalar bile. Tüm her şey üstüne geliyormuş gibiydi, bir çift görünmeyen el boğazını sıkıyordu.
"Sadece eski Namjoon'u geri istiyorum..."
Kendini tutamayıp elini bir zamanlar bakıp mutlu olduğu yüze doğru yaklaştırdı. Dokunmaya korkuyor gibi görünüyordu. Sanki dokunacağı şey yanardağın içindeki en kızgın alevdi.
"Gözü hırstan kararmamış olan Namjoon'u."
Ne kadar korksa da eli tüy hafifliğinde yanağına dokundurdu. Namjoon ne yaptığını anlamayan bakışlar attı ama Seokjin'in elini ittirmedi. Belki de içten içte bu dokunuşa ihtiyacı varmış gibi hissetmişti.
"Zor zamanlardan geçtiğinin farkındayım, seni en iyi anlayan kişi de benim ve yanındayım biliyorsun. Bu kadar acı çekmeni bende istemiyorum ama sen her şeyi öfkenle halletmeye çalışıyorsun."
Namjoon son cümleden sonra sinirlendiğini hissetti ve Seokjin'in elini yanağından uzaklaştırdı.
"Sen benim ne çektiğimin farkında mısın? Ölüyorum lan resmen, her gece çılgına dönmekten bıktım! Gelmiş ne diyorsun bana."
Bağırıp çağırdıktan sonra odasına kafa dinlemek için giden Namjoon'u Yoongi telaşla durdurdu.
"Joon, köpek sürüsünü bizim çarşıda görmüşler, senin için geldikleri belli."
Seokjin'in vücudunu saran korku ve endişe anında tavan yapmıştı. Hiçbir şey için hazırlıklı değillerdi. Böyle önemli bir şey için önlem almayı hiç düşünmemişlerdi. Kendisine kızdı, hem de çok fazla ama bu saatten sonra faydası yoktu.
"Bizimkilere haber sal, toplansınlar, avlanmaya gidiyoruz."
Yoongi'nin peşinden giden Namjoon'u kolundan tuttuğu gibi kendine çekmişti Seokjin. Ne olursa olsun ardından yapamadığı şeyler için üzülmek istemiyordu ve şu an içindeki güçlü bir his aklındaki şeyleri yapmasını söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟
FantasyJimin nefesi tükenene kadar koşmuştu. O adamdan kurtulduğunu sandı. Evet, kurtulmuştu ama asıl tehlike, kurt ile karşılaştıktan sonra olacaktı. O karşılaştığı kurt hayatını değiştirecekti. Kendini yeniden tanıyacaktı.