Yerin sertliğinden rahatsız olmuş bir şekilde uyandım. Kollarımla dizlerime sıkı bir şekilde sarılmıştım. Oturduğum yerden kalktım. Yine aynı yere gelmiştim, eski sokaklar...
Korkuyla yerimden kalktım, bu yerden nefret etmiştim. Ailemi öyle görünce... Hatırlamak bile istemiyordum. Bu sefer gürültü yoktu, sadece gökyüzünden yere naifçe süzülen beyaz kar taneleri vardı, tıpkı bir kuğu gibi süzülen kar taneleri...
Üstümde sadece pijama olduğu için çok üşüyordum. Kendimi ısıtmak için kollarımı sarabildiğim kadar bedenime sarıyordum. Titrek adımlarla sokaklarda dolaşıyordum. Meydan gibi bir yere geldiğimde kar ile oynayan küçük çocuklar görmüştüm. Şimdi onlar gibi sıkıntısız yaşamak vardı. Hiçbir sorumluğumun olmadı zamanlar...
Meydandan geçerken yine çocuklar beni görmemişti, geçen sefer de böyle olmuştu. Adımlarımı hızlandırdım, şu an ayaklarımı sanki ben kontrol etmiyordum. Beni bir evin kapısına getirmişlerdi. Kapının yanındaki cama baktığımda içeride annem ve babamı görmüştüm. Annem bir koltukla oturuyordu, babam endişeli bir şekilde odada volta atıyordu.
Buradan ne konuştuklarını duyamasam da babamın heyecanlı ve sinirli konuşmasından bir şeylerin iyi gitmediğini anlamıştım. Evin önüne birisi daha gelmişti, yüzü çok tanıdık geliyordu ama tam bakamamıştım. Onunla birlikte bende içeri girdiğimde tüm iliklerim ısınmıştı sanki.
"Donghyun hemen benimle gel, bunu görmen lazım. Minseo sende gel, tek kalmaman lazım." adam konuştuğunda sesini bir yerden çıkarmıştım. Gerçekten çok tanıdık geliyordu. Yine adamın yüzünü göremeden hepsi birlikte dışarı çıkmıştı. Birisinden gizleniyormuş gibi yürüyorlardı. Bende onların arkasından yürümeye başlamıştım.
Dar bir ara sokaktan geçtikten sonra eski bir evin önüne gelmiştik. Hızlıca evin içine girdiğimizde boynunda üç çizik olan bir adam görmüştük. Öldüğü çok belliydi, gözleri açık kalmıştı. Babam elleri titremesine rağmen adamın yanında diz çöktü ve gözlerini kapattı. Diğer adama döndü ve sinirli bir şekilde sordu;
"Kim yaptı bunu?" adam başını eğmişti ağzından tek kelime çıkmıyordu. Söylemeye korktuğu çok açık ortadaydı. Bir anda hepsi birden bana döndü, nefretle bakıyorlardı. Burada görünmez olduğumu düşünüyordum. Yüzünü tanıdığım ama beni işaret ederek, "O yaptı." dedi. Hepsi birden üstüme yürüyorlardı. Ve o adam, onu tanıyordum.
Bay Jeon... Taehyung ve Jungkook'un babası. Üstüme gelmeye devam ediyorlardı ve bende geri geri gidiyordum. Bir anda ayağım boşluğa geldi ve çığlık atarak sonsuz çukura düştüm, kara delik.
"Jimin, uyan!"
Gördüğüm rüyanın etkisiyle yerimden sıçrayarak kalktım ve kendimi Jungkook'un kollarında buldum. Bu aralar Jungkook'un kollarında çok duruyordum. Sahi biz ne ara bu kadar yakınlaşmıştık? Onunla en son birbirimizi öldürecek dereceye gelmiştik. Şimdi ne oldu da bu kadar yakın olmuştuk. Sebebini bilmediğim şekilde o vurulduğu zaman kendimi o kadar kötü hissetmiştim ki...
Ona olan duygularım değişmişti. Ona artık nefret beslemiyordum. Sadece diğerlerine davrandığım gibi davranıyordum. Bu olay çok hızlı gerçekleşmişti, anlamadığım bir hızlılıkta. Nasıl böyle olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, beni birden kendisine çekmişti. Bana yakın davranması ve her zaman yanımda olması güzel hissettiriyordu.
Beni sıkıca sarmıştı ve saçlarımı okşuyordu. benden ayrılıp yüzümü elleri arasına aldı ve saçlarımı geri attı. "İyi misin? "
"Evet, iyiyim. Yanımda olduğun için teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟
FantasyJimin nefesi tükenene kadar koşmuştu. O adamdan kurtulduğunu sandı. Evet, kurtulmuştu ama asıl tehlike, kurt ile karşılaştıktan sonra olacaktı. O karşılaştığı kurt hayatını değiştirecekti. Kendini yeniden tanıyacaktı.