Lütfen oy verin ve yapabildiğiniz kadar yorum yapın. Yapanlar için şimdiden teşekkür ederim, benim için özelsiniz.
Kafamı ön koltuğa çarpmamla bir anda uyanmıştım. Başıma bir anda keskin bir ağrı girmişti. Ön tarafa baktığımda beş tane adam görmüştüm. Çok fazla kararlı duruyorlardı. Birisiyle göz göze geldiğimde direkt koltuğa yapıştırdım kendimi. Burada olaysız bir günüm olamaz mı? Sadece bir gün düzgün bir şekilde yaşamak istiyordum, fazlası değil.
Namjoon kolunu belime sarıp bana dikkatlice bakmıştı. "Eğer bize saldırırlarsa arkana bakmadan koş tamam mı? beni değil mi?" hafifçe başımı sallayıp koltuğa daha çok gömülmüştüm. Onun ilk defa böyle korktuğunu görüyordum. Çünkü hemen korkacak veya endişe duyacak birisine benzemiyordu. O korktuğu için ben daha çok korkmaya başlamıştım. Elini belimden çekip dışarıya çıkmıştı. Koltukta biraz yana kayıp ne olduğuna bakmaya çalıştım.
Namjoon neredeyse onun boyunda olan bir adamla konuşuyordu. Aslında daha çok kavga edecekmiş gibi duruyorlardı. Sesleri yükselmişti ve arabanın içine kadar geliyordu. Jin onların seslerini duyduğunda direkt arabadan inmişti. Yoongi'de ona eşlik etmişti. Arkadaki adamlarda ön tarafa geldiğinde iyice korkmaya başlamıştım.
Ne olur olmaz diye tüm kapıları kilitledim ve koltuğa daha çok sindim. Namjoon ve tanımadığım ama çok yakınlaşmışlardı. Bir an öpüşecekler sanarken Namjoon boğazını tutup arabaya doğru geldi. Hemen öne doğru eğilip kapıları açtım. Namjoon geldiğinde eli ve üstü kan içindeydi. Arkadan birkaç bez alıp boynuna baskı yaptı.
"Ne oldu? Bizim yolumuzu neden kesti?"
"Seni sadece biz istemiyoruz bebeğim, diğerleri de istiyor."
❀❀❀
Jin Namjoon'un boynuna pansuman yapıyordu. Gözüm Jin'e kaymıştı, Namjoon'a pansuman yaparken kimse görmese de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Namjoon, pansuman bittiğinde yavaşça gözlerini açtı. Jin'in bir yaşı Namjoon'un yanağına düştü. Namjoon elini Jin'in yanağına götürdü ama Jin hemen geri çekilmişti.
İçeriye bir adam girip beni kaptığı gibi bodruma sürüklemeye başlamıştı. "Hey, dur ne yapıyorsun? İndir beni hemen!" adamın karnına tekme atıp yere düşmesini sağladım. Tam koşacaktım karşıma yine onun adamları çıkmıştı. "Sizin nesliniz tükenmiyor mu?" bunu dediğim gibi onlara doğru koştum ve duvardan dönüp birisinin kafasına tekme attım. Diğerinin de kafasını alıp dizime geçirdiğimde o da yere düştü.
Çıkışa doğru koşuyordum ama gerçekten bu lanet adamların nesli tükenmiyordu. Anlamıyordum, bunlardan kaç tane var? İki kişiden altı kişiye yükselince kendimi yormanın bir anlamı olmadığını düşündüm ve kendimi onlara teslim ettim. İki adam beni kollarımdan sürükleyerek yine bodruma getirmişlerdi. Beni bir sandalyeye oturtup gözlerimi bağlamışlardı. Namjoon'un sesini duyduğumda, kafamı sesin geldiği yere çevirdim.
"Duyma yetilerin biraz gelişmiş sanki. Her neyse, aslında onlarla ortak noktamız çok. Örneğin kokuları iyi algılayabilmek. Ama bizim şöyle farkındalığımız var: biz sadece kanın kokusunu iyi alırız. Hatta şu an kanın o kadar tatlı ki, buradaki herkes kendisini zor tutuyor." dediği şeyle olabilecekleri düşündüm. Buraya geldiğimden beri zaten hiçbir şey düzgün gitmemişti. Kütüphanede gördüğüm kitap ve şu an Namjoon'un dedikleri... Yapboz parçaları yerine oturuyordu ama düşündüğüm şey imkansızdı. Böyle bir şey asla olamazdı. Hayır, böyle bir şey mümkün değildi.
"Şimdi söyle bakalım, şu an aldığın koku sana hangi kan grubunu anımsatıyor?"
"Siz çıldırmışsınız! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!" hışımla yerimden kalkıp gözümdeki bandı yere atmıştım. Bu gerçekten çok kötüydü. Düşündüğüm şeylerin gerçek olması beni çok fazla korkutuyordu.
Yine adamlar beni tutmuş ve bu sefer beni sandalyeye bağlamışlardı. Ne kadar zorlasamda asla çözemiyordum. Gözlerimi yine bağlamışlardı ama bu seferki daha sıkıydı. Yine önüme kan koymuşlardı. Alıyorum kokusunu, grubu bilmiyordum ama yoğun bir koku geliyordu, çok yoğun.
"E hadi Jimin bir asır seni mi bekleyeceğiz?"
"Normal kan kokuyor. Grubunu bilmiyorum, zorlama." adım sesleri oturduğum sandalyeye doğru yaklaştı ve üstüme doğru eğildi. Boynumu tuttu, boğazımda keskin ve soğuk bir şey hissediyordum. "Sana hep iyi davranmaya çalıştım ama neden iyi niyetimi suistimal ediyorsun? Şu an bize karşı çıkamazsın ama seni eğittiğimizde bizden de iyi olacaksın. En iyisi olmak istemez misin Jimin?"
"Sizin gibi olacaksam, hayır istemiyorum." boynumda keskin bir acı hissettiğimde, tüm çığlığım depoyu kaplamıştı. Boynumdan aşağıya doğru sıcak sıvı aktığında boynumda bir el hissetmiştim. "Hmm, ben demiştim bu çocuğun kanı çok tatlı diye."
"Seni pislik adam! Senden nefret ediyorum!"
"Biliyorum bebeğim, her seferinde dile getirmene gerek yok." yanımda olduğu için boynumun acısını umursamadan ona kafa atmıştım. "Bana bebeğim deme demiştim." sinirle yanıma gelip boynumun diğer tarafına da çizik atmıştı. Göz bandını çözüp onunla göz göze gelmemi sağlamıştı. "Benim sınırımı aşma ufaklık. Sana ihtiyacım olabilir ama bu işkence etmeyeceğim anlamına gelmez." çeneme sinirle bırakıp bodrumdan çıkmadan önce kapının oradaki adama bir şeyler söylemişti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan, yüzüme ve karnıma geçirilen yumruklarla iki büklüm olmuştum.
Yüzüme ve karnıma yumruklarını merhametsizce geçiriyorlardı. Ağzımdan ve burnumdan kanlar damlıyordu. Bedenim bu işkenceye daha fazla dayanamamıştı ve gözlerim yine zifiri karanlığa kapanmıştı.
❀❀❀
"Hey, Jimin uyan! Sana diyorum uyansana!"
Adımı duyduğum an gözlerim yavaşça açılmıştı. Başım ölesiye çatlıyordu ve çok fazla bitkindim. Karşımda Namjoon, Jin ve Yoongi duruyordu. Başımı kaldırmaya bile mecalim yoktu. En son bu kadar değildi. Muhtemelen ben bayıldıktan sonra da dövmüşlerdi. İlk defa Yoongi'nin konuştuğunu duyunca kafamı hafifçe yukarı kaldırdım. "Ay kıyamam kafasını bile kaldıramıyor. Az dövseydiniz, yazık oldu bu güzel yüze." alayla güldükten sonra benim yanıma doğru geldi ve cebinden mendil çıkartıp alnımı sildi. Kafamı hareket ettiremiyordum, çok zordu ama onun elinden kurtulmak için hafifçe sola kaydırdım.
"Sizin kadar sadist insanlar görmedim. Hepiniz iğrençsiniz. Sizden tiksiniyorum, pislik kan emiciler." sesimin pürüzleşmesini önemsemeden bunları söylediğimde Namjoon'un gülüşü doldurmuştu kulaklarımı. "Ahh demek anladın. Ben anlamazsın sanıyordum. Birde bize bir daha laf etme, o tüy yumaklarından daha iyiyiz. En azından hayvan değiliz." sözünü bitirdiğinde yine kahkahası sarmıştı bodrumu.
"Sende bizden biri olacaksın Jimin. Ben şahsen bir tüy yumağına dönüşmeni istemem. Bu yüzden bize katılacaksın ve onlara meydan okuyacaksın."
"Senin o iğrenç kan emici sürüne katılmak istemiyorum!"
"Keşke her istediğimiz olsa, değil mi Jimin?"
Bana yavaşça yaklaşıp arkama geçti ve boynumu okşamaya başladı. "Ne, ne yapıyorsun sen?" kendimi şu an koruyamadığım için acınası bir haldeydim. "Seni bizim gibi yapıyorum Jimin, sakin ol. Yeni ailene merhaba demelisin." bunu dedikten sonra boynuma yaklaştı ve sert bir şekilde ısırdı. Çığlıklarım bodrumu kaplamıyordu artık, dışarıya kadar gittiğine emindim. Boynum gerçekten çok acıyordu. İşini bitirdiğinde sanki leziz bir şey içmiş gibi sesler çıkartıyordu. Geri çekildi ve bana bakmaya başladı, tabloya bakar gibi bakıyordu.
Ben acı çekerken kapı sert bir şekilde açılmıştı. Başımı kaldırıp baktığımda yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirmiştim. Jungkook...
Hızla benim yanıma koşup yüzümü elleri arasına almıştı. "Jimin, uyanık kalmaya çalış. Sakın gözünü kapatma tamam mı? Buradan gideceğiz, merak etme. Buradan seni çıkartacağım." başımı az da olsa salladığımda benim önüme geçmişti. O uyanık kal demişti ama gözlerim kapanmaya başlıyordu. Son gördüğüm Jungkook, Hoseok ve Taehyung'un kocaman bir kurda dönüşmeleriydi.
Sizi çok beklettiğim için özür dilerim. Yazamıyordum, gerçekten aklımdaki şeyleri yazıya dökemiyordum. Yazıp çıkıyordum. Her gün sadece 100 kelime veya daha az yazıyordum. Geç geldiği için özür dilerim. Lütfen oy verin ve yorum yapın sizleri seviyorum.
Aurora'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟
FantasyJimin nefesi tükenene kadar koşmuştu. O adamdan kurtulduğunu sandı. Evet, kurtulmuştu ama asıl tehlike, kurt ile karşılaştıktan sonra olacaktı. O karşılaştığı kurt hayatını değiştirecekti. Kendini yeniden tanıyacaktı.