RUBY (18. Bölümdeki konser dönüşünden devam.)
Eve vardığımızda Calum hiçbir şey demeden yukarı çıktı. Bunun üstüne oflayıp mutfağa gittim.
Bardağa su doldururken kapının açılıp kalanma sesini işittim. Bardağı alıp arkama döndüğümde Ashton'ın beyaz renkli yemek masasına oturduğunu gördüm. Suyu içtikten sonra bardağı kenara koydum, tezgaha dayandım ve kollarımı birleştirdim.
"Calum'da bir şeyler var." Dedim.
"Ben fark etmedim." Ona her şey barizmiş gibi baktım.
"Saçmalama, gayet belli oluyor. Sabahtan beri onda bir şey var. Çevresinde birileri varken gülümsüyor ama yalnız kaldığında surat asıyor." Dedim yere bakarak. Sonra tekrar ona döndüm. "Sence annemin söyledikleriyle mi ilgili?"
"Sanmıyorum. Annen ne demiş olabilir ki?" Demeden önce yüzünde bir şeyler biliyormuşçasına bir ifade oluştu ama hemen sildi.
"Ne olduğunu biliyorsun."
"Bilmiyorum. En fazla senin kadar bilgim var bu konuda." Ellerimle yüzümü kapattım.
"Şuna bak. Onu mutlu edemiyorum bile. Bir de sevgilisi olacağım." Sesim boğuk çıkıyordu ve çenemin hareketiyle ellerim de hareket ediyordu.
"Saçmalama, onu cidden çok mutlu ediyorsun. Haftalardır böyle gülümsediğini görmemiştim. Doğru bir şey yapıyorsun."
Kapının açılma sesiyle Ashton durdu. Ben de ellerimi yüzümden çekip gelene baktım. Calum'du.
Yüzümdeki ifadeyi görünce bir şey demeden yanıma gelip belime sarıldı. Çoğu zaman yaptığı gibi başını omzuma dayayıp boynumu öptü. Kollarımı boynuna sardım.
"Ben gideyim." Dedi Ashton muzip bir sesle. Ona bir şey diyemeden odadan çıkıp kapıyı kapattı.
Sesimi hiç çıkarmayıp ensesindeki saçlarını okşadım.
"Seni seviyorum." Dedi. Boynuma hafifçe değen dudakları hareket ettikçe huylanıyordum. Gülmekten kendimi alamadım. Başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Hey, sence sana olan aşkım bir şaka mı?"
"Hayır, sadece boynumdan huylandım." Tekrar başını az önceki yerine koydu.
"Böyle yapınca gıdıklanıyor musun?" Gülüp başımı salladım. "Öpünce oluyor mu?"
"Deneme." Dedim. Elbette deneyecekti. Boynuma uzun bir öpücük kondurduğunda gülmemi engellemeye çalışsam da fazlasıyla huylanmıştım. "Bunu bir daha yapma. Çok rahatsız edicisin."
"Rahatsız edici olmayı seviyorum." Dedi birkaç defa daha öpmeden önce. Ellerimi yanaklarına koyup yüzünü yüzümün hizasına getirirken kıkırdayıp duruyordum.
"Tamam, yeter. Tam bir sapıksın." Uzanıp dudaklarımı da öptükten sonra sırıttı.
"Sadece senin için öyleyim, bebeğim."
Başkaları için de böyle olsa ne yapacağımı düşündüm. Muhtemelen odama gidip, sinir krizi geçirip sinirim geçene kadar yastıklarımın hepsini yırtar, sonra da oturup ağlardım. Benden başkasına bu şekilde davranmasına kesinlikle katlanamazdım.
Konuşmadan tekrar ona sarıldım ve kendime yaklaştırdım. Güzel kokusunu içime çekip onun benim için ne kadar büyük bir armağan olduğunu fark ettim.
O olmasaydı ne yapacağımı merak ettim. Daha sonra bir şey aklıma dank etti, o olmasa yapamazdım. O olmasaydı, yarı yolda pes ederdim. Dört yıl onunla, on yıl da hayaliyle yaşama tutunmuştum. O benim için hem bir armağandı, hem de benim kendime özel iyilik meleğimdi.
Her gün yaptığım gibi o gün de Tanrı'ya bana onu verdiği için teşekkür ettim ve dayanılmaz cazibesine karşı koymaya çalışmadan dudaklarına uzandım.
+-+-+-+
Akşam olduğunda, mutfağa doluşmuş, aramıza henüz katılan Daisy ve Violet'la akşam yemeği yiyorduk. Sebzeli bir yemek yapmıştım. Başta tabaklarına bakarken sanki onlar sebzeyi değil sebze onları yiyecek gibi duruyorlardı ama tadına bakınca sevmişlerdi.
Ben ise tabağımdaki sebzeleri kategorilere göre ayırmaya çalışıyordum. Solda bezelyeler, sağda havuçlar vardı. Öbür sebzeleri de araya dizecekken Calum kulağıma fısıldadı.
"Sebzelerden istemiyorsan birkaç saat öncesindekinden biraz daha verebilirim." Dediğinde mutfakta yaşadıklarımızı kast ettiğini anladım.
"Yalan söylemeyeceğim, sapıklaşınca iğrenç biri oluyorsun." Benden daha uzun olduğu için -elbette daha uzun olacaktı, 1.90 vardı- fısıldarken ben ona değil, o bana yaklaşıyordu.
"Yalan söylemeyeceğim demiştin bir de." Dil çıkarıp yemeğime döndüm. Masanın altından uzanıp elimi tuttu ve parmaklarını parmaklarının arasından geçirdi. Ve günün geri kalanında bırakmadı.
+-+-+-+
Dört saat kadar sonra ben, Calum, Ivy, Luke, Michael ve Ashton -Violet ve Daisy gitmişti- oturma odasındaki koltuklara yayılmış televizyon izliyorduk.
Calum kucağıma başını koymuştu, ben de onun saçlarını okşuyordum. Arada uyuyacak gibi olduğunda yanağını sıkıp uyandırıyordum. 3. yapışımda dayanamadı.
"Bırak da uyuyayım!" Dedi. Güldüm.
"Odana çıkınca uyursun. Ashton'dan istersen bunu senin için yapacağından eminim." Dediğim anda Ashton bana dönüp keskin bir bakış attı.
"Onunla uyuyacağımı kim söyledi?" Dedi Calum göz kırpıp.
"Bence onunla uyu. Dün gece sana küstüğünden eminim."
"Hayır küsmedim. Böyle gayet iyiyim." Diye araya girdi Ashton.
Birkaç saat daha oturduk. Herkes sıra sıra odalarına çıkmıştı, sadece Calum ve ben kalmıştık. O iki saat önce uykuya dalmıştı ama ben saçlarını okşamaya devam ediyordum. Esnemeye başladığımda uzanıp Calum'un yanağını öptüm.
"Hadi odamıza çıkalım." Diye fısıldadım.
"Lütfen birazcık daha uyuyayım. Sonra gideriz." Dedi ve yerinde kıpırdandı.
"Belin ağrıyacak ama." Dediğimde evli bir çift gibi olduğumuzu fark edip gülümsedim. Biraz daha kıpırdanıp yüzüme baktı.
"Lütfen." Dedi son heceyi uzatıp.
"Tamam, ama yarım saat sonra uyandırırım."
Ama uyandıramadım. Melek gibi uyuyordu, bir yarım saat daha bekleyeyim, yarım saat daha derken saçlarıyla oynarken, koltukta uyuyakaldım.
maraba
umarım bölümü beğenmişsinizdir
3.6K ve 420 küsür oy için çoooook teşekkür ederiim!!!!!!!!!!!!!
final hazırlıklarına başladım bu arada, yoruma finalden ne beklediğinizi yazarsanız sevinirim
sonraki bölümde görüşürüüüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky // c.h
Fanfiction"O gün oyun parkındayken bunlardan hiçbirinin olacağını tahmin edemezdik."