25

547 29 13
                                    

30 Haziran 2014

"Nasıl yani? Ne demek geri dönüyorum?" Diye bağırdı Calum.

"Sanki ben gitmeyi çok istiyorum!" Diye çıkıştım.

"Niye gidiyorsun o zaman?!" Durup sakinleştim ve duvara yaslandım.

Bir saat önce gelen haberle birlikte bir haftalığına New York'a dönme kararı almıştım. Calum'un ablası beni aramıştı ve oraya gelmemi rica etmişti.

Bunu Calum'a söylemek istiyordum ama ablasını küçük yaştan beri hiç görmemişti, babası ortadan kaybolduğunda ablası da evden kaçmıştı. Ama bunu o bilmiyordu, teyzesinin yanında olduğunu falan zannediyordu. Ben de annesi ile annemin konuşmalarını dinlerken öğrenmiştim.

"Bunu şimdi söyleyemem, tamam mı? Acil bir işim var diyelim. Kızma bana." Deyip kollarımı vücuduna doladım. Derin bir nefes aldı ama sarılmadı.

"Neden söylemiyorsun? Bugüne kadar birbirimizden hiç sır saklamamıştık. Ne değişti?"

"Hiçbir şey. Sadece.. Özel bir durum. Ama daha sonra söyleyeceğim. Zamanı değil."

"Beni geçiştirmeye çalışma, Ruby!" Dedi ve kollarımdan sıyrıldı. "Ben çocuk falan değilim, bunlara kanacağımı sanıyorsan yanılıyorsun!"

"Seni kandırdığım falan yok. Bunu yapmam için de bir sebep yok! Sakin olur musun biraz?"

"Neden geri dönmen gerektiğini söyleyemiyorsan, güvenmiyorsun demektir!" Dedi ve kapıyı çarparak çıktı.

Ofladım. Calum'un ani çıkışları beni tümüyle bitiriyordu. Bazen çok anlayışlı ve sevimli biriyken, bir anda anlayışsız ve öfkeden gözü dönmüş biri oluyordu.

Odamdan dışarı çıktım ve yavaş adımlarla dik merdivenden indim. Siyah ve beyaz renklerle döşenmiş mutfağa girip bir bardak su içtim. Sakinleşmem gerekiyordu ama vücuduma pompalanan adrenalin kalbimin daha hızlı atmasını sağlarken bağırıp çağırmaktan başka bir şey istemiyordum.

Calum'u bulmak için biraz gezindim ve sonunda arka bahçede olduğunu gördüm. Elinde de ince bir sigara vardı. İşte, öfkelenmek için başka bir neden daha çıkmıştı.

"Harika, bir de sigara mı içiyorsun?" Diye bağırdım ellerimi belime koyarak.

"Son bir yıldır, Ruby!" Dedi sigarasının dumanını üfledikten sonra.

"Neden? Neden bu gereksiz, iğrenç, öldürücü şeyi kullanıyorsun?"

"Çünkü öyle istedim." Dedi omuz silkerek rahat bir tavırla. İşte tam da bu tavrı beni deli ediyordu. Anlaşılan bir posta daha kavga edecektik.

"Hayır, içmene de bir şey demiyorum, niye bana söylemiyorsun? Bir de bana güvenmiyorsun diyorsun! Sence ben mi güvenmiyorum? Senin benim hakkımda bilmediğin hiçbir şey yok! Ve ayrıca da, sana kendi hayatımı ortaya koyacak kadar çok güveniyorum!"

Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Hiç böylesine kavga etmemiştik. Hava kararırken ve sokak lambaları yanmaya başlarken, komşulardan bir-iki tanesi müstakil evlerinin camlarından bize doğru bakıyorlardı. Camları açmadan bile ne söylediğimizi net olarak duyabiliyorlar gibiydi.

"Ruby, her şeyimi sana söylemek zorunda falan olmadığımı biliyorsun, değil mi? Aş bunu! Karışma bana! İstersem söylerim, istersem söylemem, bırak benim de bir özel hayatım olsun!"

"Demek öyle?"

"Elbette öyle!"

"İyi, o zaman özel hayatınla baş başa kal Bay Hood! Seni rahatsız etmem bir daha!" Dedim tam anlamıyla avazım çıktığı kadar ve koşarak odama çıktım.

Bavuluma eşyalarımı tıkarken çocuklar ve Ivy de odama gelmişlerdi. Ashton Calum'a bakmaya gideceğini söylemiş, ama hemen sonra gelmişti.

"Sinirden kuduracak." Demişti geldiğinde.

Elime gelen kıyafeti bavula tıkarken bir yandan da dişlerimin arasından söyleniyordum.

"İşte, Calum böyle biri. Daha geçen gün melek gibi bir çocukken, sonraki şeytanın ta kendisi oluveriyor!"

"Tamam Ruby, sakinleş. Son günlerde çok dengesizleşti, nedenini bilmiyoruz ama ona biraz zaman vermelisin." Dedi Luke.

"Çok geç." Diye mırıldandım öfkeyle, kişisel eşyalarımı da yerleştirip bavulu kapatırken.

"Nasıl yani çok geç?" Dedi Michael şaşkınca.

"Çok geç işte." Dedim. "Ben New York'a dönüyorum. Ne zaman gelirim bilmiyorum ama ben gelene kadar evin anahtarı gibi şeyler Ivy'de kalacak."

"Bari havaalanına bırakalım seni?"

"Gerek yok." Dedim anahtarı Ivy'ye vermeden önce. Sabah Calum ile yemeğe çıkarız diye giydiğim siyah elbisenin altına siyah topuklu botlarımı giydim -benim için yürümek zorlaşacaktı ama şuan öfkeden mantıklı düşünemiyordum.

Bavulumu bir elime, telefonumu ve cüzdanımı da öbür elime alıp Luke, Ashton, Michael ve Ivy'yle vedalaştım.

"Hoşçakalın." Dedim. Ben aşağı inerken de arkamdan geliyorlardı.

Calum'un elinde yine bir sigara vardı ama bu sefer ön bahçedeydi.

"Sen." Diye işaret ettim onu. Bana döndü. Söylediklerine rağmen ona karşı duyduğum yoğun aşkı görmezden gelmeye çalıştım ve ağlamamayı başararak devam ettim. "Beni sakın arama, mesaj atma veya hiçbir şekilde bana ulaşmaya çalışma. Özel hayatın olsun, sana karışmayayım istemiştin ya, tebrikler. Artık sana karışan bir sevgilin yok."

Ve gittim.

hey selam merhaba hey

umarım bölümü beğenmişsinizdir

hasta olduğum için çok depresif olduğunu biliyorum ama ilk yazdığım 25. bölüm daha kötüydü, sizin ondan daha iyisini hakettiğinizi düşünüp baştan yazdım

bu arada farkettiniz mi bu bölüm final olabilirdi

ve son olarak

imdeadbutfab bunu okuyorsan

önce ben kavga ettirdim 8)

Sky // c.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin