RUBY
Havaalanının bekleme odasından çıkarken, ne yaptığımı bile bilmiyordum.
Yalnızca gidiyordum, biliyordum ki bunu yapmamalıydım. Calum gibi dışı sert içi narin birini pikolojik olarak bile olsa böylesine hırpalamamalıydım.
Ama o an beynim kontrolü kaybetmiş gibiydi. Durmak, gerçi dönmek, tekrar onun dudaklarında hayat bulmak tek isteğimdi, ama bir türlü yapamıyordum. Gururumdu belki de bedenimi kontrolü altına alan. Onu reddettikten sonra geri dönmeyi gururuma yediremiyordum belki de.
Göz ucuyla arkama baktığımda, alnını biraz önce oturduğum sandalyeye yasladığını gördüm. Omuzları sarsılıyordu, belki de ağlıyordu.
Onun ağlamasına hiçbir zaman dayanamamıştım. Ama, vücudumu esir alan şey, gurur, tekrar önüme dönmemi ve adımlarımı hızlandırmamı sağladı.
Çığlık atmaktı o anki tek isteğim. Haykırmak istiyordum. Böyle küçük bir şey yüzünden bu raddeye gelmemiz gülünçü gerçekten.
O an kendimi durdurmama sebeplerimden biri de, ablası Mali'nin beni New York'ta beklemesiydi. Bana söyleyecek şeyleri olduğundan emindim. Belki de geri döndüğümde, elbette benden nefret etmez ise, tekrar onunla olmak benim için harika olurdu.
Ama içimden bir ses beni bir daha asla sevmeyeceğini söylüyordu.
Havaalanı kontrollerinden bir kez daha geçip uçağa ilerlerken kalbimdeki sızı gittikçe artıyordu.
Uçağın önüne geldiğimde canım öyle acıyordu ki bu acı fiziksel boyuta taşınmıştı, uçaktaki yerimi bulurken bir an dizlerimin bağı çözüldü. Hostes olmasaydı yere düşecektim.
Bir süre yolcuların bakışlarına mazur kaldıktan sonra yavaşça gidip cam kenarındaki yerime oturdum ve başımı cama dayayarak dışarı baktım.
Bu şehirden ikinci kez ayrılıyordum, tek fark bu sefer Calum'un beni bekleyeceğinden emin olmamamdı. Umutsuzca istesem de, kimi kandırıyordum ki? Beni bir daha sevmezdi.
Uçakta bir saat kadar yol aldıktan sonra, hafif bir sarsılma hissettim. Yanımda oturan, yarım saat önce tanıştığımız, benim yaşlarımdaki genç kadına döndüp sordum. "Sen de hissettin mi?"
"Evet." Dedi Mabel korkuyla bakarak. O an, uçak biraz daha sarsıldı, bu sefer daha farkedilirdi ve yolcular korkmaya başlamıştı.
Bir kez daha, hosteslerin ayaklanmasına yetecek şiddette sarsıldığımızda küçük bir çocuk çığlığı duyuldu. Hemen ardından pilotun konuşması.
"Sayın yolcularımız, kanatlardan birinde bir arıza yaşanmıştır. Lütfen panik yapmayınız ve hosteslerimizin size açıklayacağı direktifleri uygulayınız." Pilot sesini sakin tutmaya çalışsa da onun sesinden de panik anlaşılıyordu. Bu paniği hisseden yolcular korkuyla bağırıyor, yerlerinde kıpırdıyorlardı. Ben ise aynı zamanda hem kırılmış, hem de küt küt atan kalbimle meşguldüm.
Hosteslerden en büyüğü gibi görünen, sıkı birer topuz yapmış siyah saçlı iki kadın koltukların arasındaki boşluklara geçip sıra sıra yapmamız gereken şeyleri anlattılar.
O sırada, uçağın burnu aşağı doğru inmeye başlamıştı. Kesik kesik soluyarak korkuyla Mabel'a dönünce onun da aynı durumda olduğunu gördüm.
Herkes panik olmuştu, çığlıklar ve ağlamaların arasında hostesler oksijen maskelerimizi takmamız gerektiğini anlatıyordu.
Oksijen maskemi takarken, hiç böyle öleceğimi düşünmediğimi fark etmiştim. Bu yaşta, bu şekilde ölmek aklımın ucundan bile geçmemişti.
Eğer öleceksem, sevgilimin kollarında ölmeyi isterdim. Ama şuan, bu hayalden fazlasıyla uzaktım.
Mabel'ın uzattığı kireç beyazı elini tutup sıktım. Ona ölmeyeceğimizi, sorun olmadığını söylüyordum ama biliyorduk ki, şuan her şey olabilirdi. Çünkü ölüm öyle kaçınılmazdı

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky // c.h
Fanfiction"O gün oyun parkındayken bunlardan hiçbirinin olacağını tahmin edemezdik."