Uçağımız uzun bir yolculuğun ardından Avustralya'ya vardı. Sidney Havaalanı'ndan çıkarken kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, bir an göğüs kafesimi delip dışarıya çıkacakmış gibi hissettim.
Tuhaf düşüncelerimden sıyrılıp Ivy'nin yanına gittim. Birlikte bavullarımızı beklemeye başladık. Ivy'nin açık mavi, üstünde kendi çizdiği desenler olan bavulunu bulmak çok kolay olmuştu. Benim bavulum ise siyahtı, bu yüzden her an başkasının bavuluyla karıştırabilirdim.
Neyse ki karıştırmadım. Bavulum bana doğru geldiğinde almak için hemen o tarafa ilerledim. Biri bavulumu aldığında bavula bakarak aşlarımı çattım.
"Hey, bu benim bavulum." Bavulu alan kişi hemen bana uzattı.
"Özür dilerim, karıştırmış-" Gözlerimiz buluştuğunda çığlık atmak istedim.
Michael.
Tam önümde duruyordu.
Saçları benimkiyle aynı renkti.
Onu o kadar uzun süre sonra görmenin şokuyla birden hiçbir şey yapamadım. Şoku ilk önce atlatan Michael oldu.
"Ruby!" Diye bağırdı ve belime sarıldı. Şokun etkisi geçtiğinde ben de ona sarıldım. Gidişimde yaptığı gibi beni kendi etrafında birkaç tur döndürdü. Çelimsiz çocuk kolları çok güçlenmişti.
Beni döndürmesine kızmadım, tam aksine kıkırdadım. En iyi arkadaşımı görmenin bu kadar iyi hissettireceğini tahmin etmezdim. Yüzüne bakmak için biraz uzaklaştım. Ellerim hala omuzlarındaydı.
"Tanrım Michael, ne kadar..." Doğru kelimeyi ararken Michael sırıttı.
"Muhteşem miyim? Mükemmel?" Sesinde çocukluğundan bir iz kalmıştı fakat -ne yazık ki- çocuk sesini ve Avustralyalı aksanını neredeyse kaybetmişti. Dayanamayıp tekrar ona sarıldım.
"Sen çok özledim." Dedim. Michael gibi bir gerizekalıyı bu kadar özleyeceğimi hiç tahmin edemezdim.
"Ben de. Ama..." Geri çekildi ve kaşlarını çattı. "Saçlarını bu renge boyatmak zorunda mıydın?" Güldüm.
"Kusura bakmayın bayım ama benim saçım 2013'ten beri böyle. Değil mi Ivy?" Hafifçe başını salladı ve gülümsedi. Michael'la biraz sohbet ettiler be hasret giderdiler -küçükken de çok yakın değillerdi.
"Çocuklar nerede?" Diye sordum sabırsızca.
"Onlar bavullarını aldılar. Beni bekliyorlar." Derken gözü bir bavula takıldı. Anlaşılan onun bavuluydu çünkü kimse almadan kapmıştı. "Hadi gidelim, sevgilinle buluşmanı geciktirmek istemem." Kaşlarını aşağı yukarı oynattı. Omzuna vurdum. Kolunu belime dolayınca ben de aynısını yaptım. Ivy arkamda ağır bavuluyla can çekişiyordu fakat o an Michael'a odaklanmıştım.
Birlikte çıkışa doğru yürümeye başladık. O sırada Michael'ın telefonuna mesaj geldi. Durdu ve mesajı okudu. Elbette ben de okudum. Mesaj Luke'tandı. Ona başka bir taksiye binmesini, kendilerinin onu beklemekten sıkılıp yola çıktığını yazmıştı. Michael cevap yazdı.Calum'a söyle, kız arkadaşıyla karşılaştım.
Tam gönder tuşuna basacaktı ki telefonunu elinden aldım.
"Ne?" Dedi. Mesajı sildim, telefonu kilitledim ve geri verdim. Soran bakışlarına karşı bir şey demedim. Sürpriz olsun istiyordum.
Birlikte -arkamızda Ivy ile- bir taksi tutmaya gittik. Sonunda taksi gelince bavullarımızı bagaja koyduk. Ivy öne, Michael ve ben arkaya oturduk. Adresi soran taksiciye ezberimdeki adresi verdim ve yola çıktık.
Yolda son derece sessizdik. Sıkılıp Michael'ın yüzünü incelemeye başladım. Hala aynı Michael'dı, bunu gözlerinden anlayabilirdiniz.
Daha sonra kaşındaki piercing dikkatimi çekti. Kendime hakim olamadan piercingine dokundum.
"Yapma, huylanıyorum." Dedi Michael ve hafifçe kıkırdadı. Ben de güldüm.
"Ben de bunlardan bir tane yaptırmak istiyorum ama acıtmasından korkuyorum. Çok hoş görünüyorlar."
"O zaman Luke'u öpmek isteyeceksin." Yüzüne ters ters baktığımda güldü. Taksici ara sıra aynadan bize bakıyordu.
"Dudağında bir piercing var." Diye açıkladı.
"Neden onu bu yüzden öpmek isteyeyim ki?" Alt dudağını sarkıttı.
"Bazen ben bile onu öpmek istiyorum. Çok ateşli görünüyor." Bakışlarım iyice garipleştiğinde güldü. "Şaka yapıyorum."
"Ciddi olman tuhaf olurdu."
Yolculuğun kalan kısmı son derece tuhaftı. Arada sırada Michael'ın bakışlarını yakalıyordum ve ona döndüğümde genişçe gülümsüyordu. Bundan pek rahatsız olduğum söylenemezdi.
Evimin önüne geldiğimde heyecanım doruktaydı. Taksiye ödemeyi Michael yapmıştı. Bavulları aldık ve evin önüne koyduk. Cebimden evin anahtarını çıkardım ve kapıyı açtım.
Annem ben New York'a taşındığımda bir süre buraya gelip burada oturmuştu ve birkaç ay olmadan gitmişti. Evde hala eşyaları vardı, bu yüzden otele para vermek yerine burada kalacaktım. Michael bavulunu dışarıda bıraktı. Ben Ivy'yle ikimizin bavulunu içeriye koyup kapıyı kapattım. Sonra heyecanla Michael'a baktım.
"Hazır mısın?" Dedi göz kırparak.
"Sanırım değilim." Güldü ve havaalanındaki gibi kolunu belime doladı. Ben de kolumu onun beline doladım ve birlikte arka bahçeye doğru yürüdük.
"Sanırım heyecandan öleceğim." Cümlemi tamamladığım anda arka bahçedekileri gördüm.
Herkes oradaydı. Daisy, Violet, Luke ve Calum.hola:d
bugün kısa kısa 2 bölüm yayınladım, umarım beğenirsiniz :d
yarın da 2-3 bölüm yayınlayacağım, biri yılbaşı özel olacak.
diyeceksiniz ki "bu karakterler haziran'da, nasıl öyle bir şey yapacaksın?"
sadece bir bölümlüğüne 31 Aralık 2014'e zaman yolculuğu yapacağız.
hepinize verdiğiniz oylar için çok çok teşekkür ederim. hepinizi çok çok seviyorum!
sonraki bölümde görüşürüz^^

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky // c.h
Fanfiction"O gün oyun parkındayken bunlardan hiçbirinin olacağını tahmin edemezdik."