"Anne?" Diye seslendim. Annem ve Ivy'nin annesi mutfaktan çıktı. Ivy'nin annesi çökmüş görünüyordu ve göz altları morarmıştı. Ivy hemen annesine sarıldı. Ben de annemin yanına gittim.
"Ne oldu? Neden evde hiçbir şey yok?" Annemin gözlerinden hüzün okunuyordu. Dizlerinin üstüne çöküp yanaklarımı okşadı.
"Gidiyoruz, kızım. Taşınıyoruz."
"Neden?"
"Çünkü öyle gerekti." Derin bir nefes aldım.
"Nereye taşınacacağız? Sidney'de bir yere mi?" Başını iki yana salladı. "Sidney çevresinde?" Cevap olumsuzdu. "Avusturalya'da?" Dolan gözlerini hafifçe sildi. Ve kalbime onbinlerce bıçak saplamaya eş değer sözleri söyledi.
"Amerika'ya gidiyoruz." Bir süre duyduğumu sindirmeye çalıştım.
"Hangi eyalete? Geri dönecek miyiz?"
"Manhattan'a." Biraz bekleyip cevap verdi. "Hayır. Geri dönmeyeceğiz."
Parçalar zihnimde birleşirken yutkundum. Taşınıyoruz. Amerika'ya. Manhattan'a. Geri dönmeyeceğiz.
Gözlerim taşmak üzereyken titreyen sesimle sordum.
"Ne zaman?"
"Yarın akşam." Evin zemininde bağdaş kurarak oturdum, başımı öne eğdim ve gözyaşlarımın dökülmesine izin verdim. Ivy de yanıma geldi ve bana sarıldı. Bunun üzerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Burayı nasıl bırakacaktım? Şehrimi, ülkemi, arkadaşlarımı, okulumu... Her şeyimi geride nasıl bırakabilirdim ki?
"Gidemem... Burayı bırakamam. Bunu yapamam." Ellerimi başımın iki yanına koydum ve hıçkırıklarımın arasında sürekli aynı şeyi mırıldandım. "Gidemem... Gidemem..."
Ivy beni sakinleştirmeye çalışıyordu fakat işe yaramayacağını kendi de çok iyi biliyordu.21 Haziran
Gözlerimi açtığımda içim acı, üzüntü ve korkuyla doldu.
Bugün gidecektik.
Her şeye veda etmek zorundaydım. Arkadaşlarıma, evime, şehrime, ülkeme...
Kendimi zorla kaldırdım ve mutfağa gittim. Bir bardağa su doldurdup kafama diktim. Şehirden ayrıldığım bir kabus görmüştüm, ki bugün gerçekleşecekti, bu yüzden çok kötü hissediyordum.
Annem yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.
"Günaydın, aç mısın?" Başımı iki yana salladım.
"Pekala. Ben yine de kahvaltı hazırlayacağım. Acıkırsan söyle." Sesinde hüzün vardı.
Bir şey demeden içeriye geçtim ve yere yapılan yatakta yatan Ivy'yw baktım.
"Ivy," dedim sessizce. "uyan hadi, buluşma zamanı."
Gözlerini araladı ve yüzüme baktı. Renkli gözlerinden ne hissettiğini anlamak zor değildi.
Besbelli korkuyordu. Yeni bir yere gitme fikri, onu çok korkutuyordu. Tıpkı beni korkuttuğu gibi.
"Buraya mı gelecekler?" Başımı salladım. Ofladı. Dirseklerinin üzerinde doğruldu ve bir süre boş boş etrafa bakındı. Daha sonra ayağa kalkıp bana sarıldı. Ben de ona sarılınca fısıldadı.
"Korkuyorum."
"Ben de." Ayrılıp yüzüme baktı.
"Sence her şey düzelecek mi?"
"Bilmiyorum ama öyle olacağını umuyorum." Bir süre yere baktı.
"Ne zaman gelecekler?" Dedi. Annemin yanına gidip saati sordum. Yarım saat vardı.
Bu yarım saatte kahvaltı yaptık, üzerimizi giyindik ve dişkerimizi fırçaladık. Daha sonra evin önüne gidip arkadaşlarımızı beklemeye başladık.
İlk önce Michael geldi. Kolileri görünce bana 'neler oluyor?' bakışı attı. Ben de 'sonra söyleyeceğim' bakışı attım. Başını salladı ve arka bahçeye gitti. Ardından Luke, Violet, Calum ve Daisy geldi. Hep birlikte arka bahçeye gittik ve çimlerin üstüne oturduk.
"O koliler de neyin nesi?" Dedi Violet. Ivy'ye baktım. Fakat o konuşursa ağlayacak gibi duruyordu, bu yüzden ben açıklamak zorundaydım.
"Çocuklar, dinleyin. Şey..." Boğazımda bir yumru vardı ve konuşmamı engelliyordu. Yutkundum ve konuşmaya çalıştım. "Ivy ve ben. Taşınıyoruz. Amerika'ya."
Ağzımdan sadece bunlar çıkabilmişti. Devam etseydim muhtemelen ağlardım. Herkes 'nasıl yani?' der gibi bakıyordu ve ağızları açık kalmıştı. Yere baktım ve sesimi çıkarmadım. Ben konuşmayınca Ivy'yle konuşmaya başladılar.
Konuşulanların hiçbirini duymuyordum. Hepsi birer vızıltı gibi geliyordu. Üzüntüden uyuşmuş gibiydim. Aralarından sadece Calum'un sesini ayırt ettim.
"Ruby... Biraz konuşabilir miyiz? Ağaç evde." Başımı sallayıp ayağa kalktığımda Michael'ın muzip bakışlarını yakaladım. Kimseye çaktırmadan dilimi çıkardım ve ağaç eve tırmandım. Calum da tırmanınca konuşmasını bekledim. O ise bir şey demeden kollarını açtı. Alışkanlık olarak ona sıkıca sarıldım. Üzgün olduğumda hep böyle yapardı ve bu benim daha iyi hissetmeme yeterdi.
Şimdi de daha iyi hissetmiştim. Bu durumda bile o yanımda olunca daha iyi oluyordum.
Yavaşça elini saçlarıma götürdü ve okşamaya başladı. Beni ne zaman, nasıl rahatlatacağını çok iyi biliyordu. Beni çok iyi tanıyordu.
Derin bir nefes alıp yavaşça ondan ayrıldım.
"Ne diyecektin?" Dedim sessizce.
"Ruby, muhtemelen artık bunun için çok geç, muhtemelen birbirimizi bir daha görmeyeceğiz fakat bunu söylemeden gitmeni istemiyorum." Biraz durdu ve elimi ellerinin arasına aldı. "Seni seviyorum."
Bir süre öylece yüzüne baktım. Daha sonra birden boynuna sarıldım. Hemen elleri belimi sardı. Başımı omzuna gömdüm ve mırıldandım. "Sanırım ben de seni seviyorum."selam:d
yine orta uzunlukta bir bölümle karşınızdayım.
attığınız yorumlar için çok çok teşekkür ederim! hepinizi çok çok seviyorum harikasınız <3
umarım bölümü beğenirsiniz^^
bir sonraki bölümde görüşürüz!
not: karakterleri artık tanıyoruz değil mi? isterseniz bir bölümde karakterleri kısacık tanıtabilirim :D
dipnot: sonraki bölüm çarşamba veya perşembe günü gelecek heheh*-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sky // c.h
Fanfiction"O gün oyun parkındayken bunlardan hiçbirinin olacağını tahmin edemezdik."