21

36 2 0
                                    

Gözlerimdeki yaşlar kurumuş boynumdaki ıslaklıklar hala vardı. Elimin tersiyle sildim boynumu. Ve kapıda öylece kaldım. İçerisi aydınlık değildi. Oldukça karanlıktı.

Sessiz odalar bana bakan boş gözleri hatırlattı. Dakikalardır karşımdaki boş sandalyeye bakıyordum.

Onu alıp götürdüğü düşüncesi beni yerle bir ediyordu.

Omzuma konan ellerle bir anda sıçradım. Gelen sam'di neden o kadar sessiz yaklaşıyorduki?

"Üzgünüm seslendim ama duymadın"dedi üzüldüğünü belli eden bir sesle.

Sandalyeye bakmayı sürdürerek"Önemli değil" dedim.

"Onu gömelim" dedi.

"Onu yakmalıyız" dedim sessizce. Ancak o kadar sessiz olmamıştı söylediklerim. En azından benim için.

"Bunun için uygun bir kilise bulmalıyız"dedi.

"Bahçede de yakabiliriz uygun usulleri biliyorum" dedim. Sesim o kadar kontrollü çıkıyordu ki ben bile şaşkındım.

boşluk gibi içime açılan her oyuk teker teker yeniden batıyordu. Canım yanarken uzayıp giden hissizlik beni korkutuyordu. Ama aslında fazla yanıyordu canım. Ancak hiç birşey hissetmiyordum.

"Hadi gel"dedi ve beni çekiştirdi. Gitmek istemiyordum. Bir süre daha boş sandalyeyi izleyip orada olmadığından emin olmak istiyordum.

Ancak direnişlerim boşuna çıktı ve sürüklendim onun arkasından.

Merdivenlerin başından yukarıya diktim bakışlarımı ayak uçlarını görebiliyordum. Yerde uzanan bedene yavaş adımlarla ilerledim.

Hatta gitmemek için çırpınan ruhum ağırlaştırdı bedenimi.

"Onu bahçeye falan gömezsiniz umarım." konuşan hiç şaşırtmayan anne'ydi. Merdivenin başında beni gördüğünde suratındaki tiksinçliği düzeltmeye çalıştı.

"Onu bu topraklara gömmek gibi bir düşüncem yok" dedim.

Gözlerini kaçırdı benden. Sanki 'ne halin varsa gör'der gibi. Zaten pek de umrumda değildi.

Rahip beveryn'e gözlerim kaydığındaysa bana baktığını gördüm. Gözleri kızarmış ve oldukça korkmuş gözüküyordu. Aslında şu an pek kimsenin ne düşündüğü umrumda değildi.

Yeniden kafamı önüme eğdim ve düşünceler içinde yerde yatan bedene baktım. Onu kalbime gömmek en güzeliydi. Gözlerini unutmamak için çırpınan kalbim, son bir defa yüzüne kaldırdı gözlerimi.

"Gitmesini istemiyorum,"

"Ama gitmek zorunda." dedi yanımdaki gözlüklü adam. Gözlerini,bana güven veren sıcaklıkla yüzümde gezdirdi.

Minnetle bakmak istedim ama duygularım şu an benden ağır bir şekilde yüzümü bile oynatmama izin vermiyordu.

"Onun için uygun bir şeyler hazırlamalıyız"dedi dean. Tavrım buna karşı  da katıydı. Ama sanki yalan söyleniyormuş gibiydi. Sanki hepsi bana yapılan sahte tavırlar gibiydi. Sanki önceden kurgulanmış ve herkes kendi cümlesini bilmiyormuş gibiydi. Burada olanlara sadece ben mi şaşırmıştım?

Bir şeyler vardı ama aynı anda yok. Herşey gözlerimin önünde ancak elimde hiç bir kanıt yok.

Gözlerimi yerde yatan bedenden karanlık gökyüzüne kaldırdım. Ay ışığı, içeri girmek için bütün ışığını bulutların arkasından rebecca'nın bedenine doğru uzatıyordu. 

Ellerim titreyerek bedenini bembeyaz yapan   ay ışığını izledim.

Birşeyler yapılmalıydı ve bu beni bekliyordu. "Onu kiliseye götüreceğim,"dedim.

Yüzümde yeniden yerini alan yaşlar suladı  kurumuş dudaklarımı. "Buna izin veremem." dedi beveryn bana yaklaşarak.  Ellerini dokunmak için kaldırmıştı ki kendimi bir kaç adımda ondan uzaklaştırdım.

"Sana sormadım" dedim ona çevirmeden bakışlarımı.

"Sak..."

"Kimseye sormadım" konuşmak isteyen deanın kelimelerini yutmasını sağladım. Kimsenin şuan konuşmasını istemiyordum.  Ve hepsi birer birer yanımdan ayrılmaya başladı.

Ve gölgelerin arkasından yaklaşan bedene baktım. Ellerini ceplerine koymuş, oldukça saygısız bir şekilde karşımdaydı.

"Başın sağolsun" dedi. Gözleri ay ışığının altında parlıyordu. Mavi yeşil gözleri bana gülümsüyor gibiydi.

"Peki" dedim. İçindeki duyguları  belli edebilen tek kişiydi sanırım. Benden nefret ediyordu belki de ama yine de bunu her şekilde göstermekten çekinmiyordu.

"Seni kiliseye götüreceğim" dedi ve ellerini cebinden çıkarıp omuzlarıma koydu. Beni bir adımda yanına yaklaştırıp gözlerimin içine baktı.

"Bir aptallık yapma sakın korkma" dedi ve gözlerimin içine kenetlediği gözlerini çekti. Hızlıca arkasını döndü ve karanlıkta kendini kaybetti.

Bir süre beni bıraktığı yerde durdum ve yalnız kaldığım bu ahırda ağırca başımı kaldırdım. Ve yeniden içeriye girdiğinde elindeki beyaz örtüyü hızlıca rebecca'nın üzerini örttü.

Ve bana baktı. "Yardım etmeyi düşünmüyorsun sanırım." dedi ve bana sinirli bir ifadeyle bakmayı sürdürdü.

Donmuş bedenimi hemen ilerlettim ve ayaklarını tuttum rebecca'nın. Hızlıca kaldırıp  karanlıkta ahırın gerisine doğru sürükledik.

"Şu arabanın içine yerleştir" dedi ve karanlıkta işaret ettiği yüksek arabaya baktım. Pikap'tı ve arkasındaki kasa açıktı. Ayak parmaklarımın üzerine yükselip ağırlaşmış bedeni zorla kaldırıp yerleştirdim

Bir süre bedenini bıraktığım yerde izledim. Öylece göğe bakan bedenini izledim. Bana bakamayacak gülümseyemecek gözlerine yüzüne baktım. Keşke herşey daha farklı olsaydı.

Keşke...

sessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin