8

64 10 1
                                    

Güneş kaybolurken karanlığın içinde atın dört nala koşuşlarını dinliyorduk ikimizde. Konuşmak için bir huzursuzluk yaşamıştı önümdeki genç oğlan sessizliği bozmak istemiş gibi oldu.

Fakat bu romantikliği o da bozmak istememişti. Ve sessiz kaldı.

Ve düşüncelerin içinde kaldım bu süre boyunca.

Ben son bir ayda nelere bulaşmıştım? Ot gibi hayatımdan memnundum halbuki. Sessiz sakin dua ederek yattığım yatağımda sıkıntısızca yaşamaya alışmışken şimdi beni bu sonu gelmeyen maceralar yoruyordu.

Ben herkes gibi değildim. Çektiğim acıdan memnun değildim. Herşey o eve gitmemle başlamıştı.

Karnıma aniden giren ağrıyla inledim.

"İyi misin?" dedi ve atını yavaşlattı.

"Evet biraz karnım ağrıdı." dedim.

"Az daha dayan beş dakikalık yolumuz kaldı." dedi ve atı hızlandırdı.

Ve karanlık ormanın içinde bir ışık hüzmesi parladı gözlerimize. Biraz daha hızlandı ve beş dakika içinde kapının önündeydi.

"Ustam gelmiş olamaz" dedi kahkahalı bir sesle. Attan indi ardından ellerini belime koyup aniden çekti indirdi beni adeta bir çocukmuşum gibi.

Fazla yakın yüzüne gülümsedim fark ettiğim şeyle.

"Adın ne bile bilmiyorum"

O da kafasını geriye atıp güldü ardından kafasını yeniden eğip konuştu.

"Adım stefan" dedi

"Bende katharina" dedim gülümsemesine eşlik ederek.

"Rus musun?" dedi elleriyle bir yandan sırtımın arkasındaki ipleri sökmek için uzandı.

"Bilmiyorum, değilim sanırım ailemi hiç tanımadım."dedim ve onunla ip arasından çekildim.

"Gırtlaktan konuşuyorsun bazen o yüzden bende şey diye düşündüm."dedi ve sesi kelimeleri sessizliğe büründü.

"Önemli değil,bunu içeri bırakabilir miyim?" dedim elindeki vazoyu sallayarak.

"Elbette kapı açık olmalı" dedi.

Önden ilerleyip bir katlı oldukça büyük demir pencereli yapıyı izledim. Bir eve benzese de sanırım bir dükkandı.

Kapıyı yavaşça açtım. İçerisi sarı mumlarla ve gaz lambalarıyla normal ampullerle oldukça aydınlatılmıştı. Elimdeki vazoyu köşedeki bir masaya yerleştirdim. Ve içeriyi inceledim.

İçerisi tahtadan yapılmıştı. Evin her yerinde tahta kullanılmıştı muhtemelen. Bir tane şömine vardı oda da onun yanı sıra beyaz koltuklarla döşenmişti dükkan.

"Eee beğendin mi?" diye içeri giren genç oğlanın yüzünü netçe görebiliyordum.

Sarışındı saçları omuzlarına kadar iniyordu. Dudakları dolgundu. Küçük bir burnu ince kalemle çizilmiş gibi kaşları vardı.

O da beni inceliyordu gözleri gezindi üzerimde. Ardından gözleri arkadaki birşeye takılı kaldı. Bende gözlerini takip edip baktım arkama.

Ve onu gördüm bana bakıyordu. Öyle sertti ki bakışları bir an çekmek istedim bakışlarımı ondan. Ancak şaşkınlıkla sordum.

"Ne işin var burada?"

Yeşil gözlerini diktiği gençten bana çevirdi.

"Gidiyoruz" dedi tek seferde. Ve cevap vermeme izin vermeden kolumu tutup sürükledi beni.

sessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin