Dün geceden beri attığım mesaja geri dönüş alamamıştım. Damla mesaja daha bakmamıştı. Telefon elimde onun çevrimiçi olmasını bekliyordum.
Bugün dersim öğleden sonra vardı bu yüzden hala yatağımdaydım. Damla uzun bir süreden sonra çevrimiçi olunca gergince uzandığım yerden kalktım. Ne cevap vereceğini kestiremiyordum.
Damla yazıyor, yazıyor, çevrimiçi
Damla: Kimsiniz?
Attığı mesajla hüzünle iç çektim. Ona ilk mesaj attığımda çok atarlı davranmıştı ve ben o halini daha çok seviyordum. Şimdi ise sadece "kimsiniz?" demişti.
Bu tahmin edemeyeceğim kadar bana değişik hissettirmişti. Mesaj işini fazla uzatmayacaktım ve bir an önce yanına gidecektim.
Çünkü yıllar önce yaptığım gibi mesaj atmakla zaman kaybetmeyecektim.
0545#: Bunun senin için bir önemi var mı bilmiyorum ama çok uzatmadan söyleyeceğim.
Damla: Bunun benim için önemi olmadığını düşünüyorsan bana niye mesaj atıyorsun o zaman?
0545#: Belki de seni hala sevdiğimdendir.
görüldü, Damla
Bu mesafeli konuşma beni delirtiyordu. Eskiye dair hiçbir şey kalmamış gibiydi. Üstüne üstlük Damla bana görüldü atmıştı.
Oğuz olduğumu anlaması için Dünya'nın en akıllı insanı olmasına gerek yoktu. Attığım ikinci mesajda direkt kim olduğumu hissettirmiştim zaten.
Sıkıntıyla şakaklarımı ovuşturarak ayağa kalktım ve üstümü giyinip odadan çıktım. Saat on bire gelmek üzereydi.
Ali gelmiş ve Alper'le birlikte mutfakta oturuyorlardı.
"Günaydın." dedim içeri girerken. "Günaydın." dedi ikisi de aynı anda.
"Neden bu kadar geç uyandın?"
"Damla'ya mesaj attım." dedim kahvaltı masasına oturup. Tek bir lokma yiyecek halim bile yoktu. Alper bana bir bardak çay getirip konuştu.
"Ciddi misin sen? Ne dedin? O ne dedi?"
"Görüldü attı." dedim gülümseyerek ama mutlu olduğum için değildi bu gülümseme.
"Ee oğlum kim olduğunu bilmiyor." dedi Ali. "Bir dakika ya sen kim olduğunu söyledin mi?"
Onlara cevap verecek halim olmadığı için telefonu açıp onlara verdim.
Kısa bir süre içinde iki üç cümlelik mesajlarımızı okuduklarında ilk konuşan Ali oldu.
"Anlamış kim olduğunu."
"Anlamaması mümkün değil."
"Anladığını biliyorum zaten. Kim olduğumu gizlemek gibi bir niyetim yoktu zaten."
"Şimdi ne yapacaksın?" dedi Alper.
"Yirmi iki yaşına gelmiş biri ne yapacağını bilmez mi?" dedi Alper Ali'ye.
Doğru ya önümüzdeki ay doğum günümdü. Yirmi iki yaşına girecektim.
"Ne yapacağım çok ortada değil mi? Konuşmaya, mesaj atmaya devam edeceğim." dedim ve saatime baktım.
"Artık gidelim mi? Bugünkü dersleri kaçırmak istemiyorum." dedim.
"Tamam hadi gidelim. Biz doktoruz." dedi Ali gülerek. Bunun üstüne ben ve Alper de gülmeye başladık. Baya baya tıp kazanmıştık ve her fırsatta kendimizle dalga geçiyorduk.
Ali hep " Biz kendimize bakamıyoruz, insanlara nasıl bakacağız?" deyip dururdu ama bütün dersleri ciddiyetle dinlerdi. Bu ben ve Alper için de geçerliydi çünkü yapacağımız iş kolay değildi.
Üçümüz birlikte evden çıkıp durağa gittik ve üniversitenin otobüsüne bindik.
"Seneye araba alacağım." dedi Alper.
"Allah Allah hangi parayla?" dedim.
"Baba parası."
"Sen anca baba parası yersin zaten." dedi Ali Alper'e gülerek.
"Doktor olursam öderim parasını merak etmesin hiç."
Öyle böyle derken okula geldik ve indik. Ayaklarım her ne kadar Hukuk fakültesine doğru gitmek istese de bunu şu anlık için yapamazdım. Bu yüzden dersimizin olduğu büyük amfiye gittik.
Üçümüzün yan yana oturcağı boş yer olmadığı için Ali, "Ben kızların yanına giderim siz merak etmeyin." demiş ve gitmişti. Ben ve Alper ise boş olan iki kişilik yere oturup derse gelecek profesörü beklemeye başladık.
Profesör geldikten sonra bir saatten uzun bir süre yorucu bir ders işledik ve nihayet bitti. Ben de ders biter bitmez amfiden çıkıp dışarı çıkmıştım.
Ali ve Alper da arkamdan gelmişlerdi.
"Siz takılın ben geliyorum." dedim yüzlerine bakmadan.
"Damla'yı görmeye mi gideceksin?"
Bu soruya cevap vermek yerine "Hemen gelirim." demiş ve hızlıca yürümeye başlamıştım.
Gideceğim yer zaten belliydi.
Dün Damla'yı ilk gördüğüm yere gelip beklemeye başladım. Şansım varsa dışarı çıkardı. Üniversitede ikinci günü olduğu için arkadaşı yoktu ve tek başınaydı.
Onu böyle bırakmak isteyeceğim son şey bile değildi. On dakika kadar bekledim ama Damla çıkmamıştı dışarı. Arkamı dönüp gidecekken gördüğüm kişi ise beni olduğum yere çivilemişti.
Gelen Damla'ydı. Geç kalmış gibi hızlı hızlı yürüyordu. Lisedeyken de her zaman geç kalırdı.
Gülümseyip onu izledim. Kısalan saçları, zayıflayan vücudu, uzayan boyu... Her şeye rağmen hala çok güzeldi.
Umarım gözleri de hala aşık olduğum şekilde olurdu. Göz renginin değişmesi imkansız bir şey olsa da bunu düşünmekten kendimi alamıyordum.
Damla fakülteye girince telefonumdan attığım son mesajıma baktım.
Sonra da yeni bir mesaj yazdım.
0545#: Saçlarını kesmenin hesabını vereceksin Damla Aymer. Bu konuda çok ciddiyim.
0545#: Ama bu sefer bana cevap ver olur mu? Bana cevap vermemen beni çok kırıyor...
Bir sonraki bölüm neden ayrıldıklarını çok kısa bir şekilde öğreneceksiniz.
Ondan sonraki bölümlerde de zaten öğrenip son gaz devam edeceğiz.
Cumartesi görüşürüz 🤍

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVSENE BENİ 2 | Texting
Короткий рассказDamla: Kimsiniz? 0545#: Bunun senin için bir önemi var mı bilmiyorum ama uzatmadan söyleyeceğim. Damla: Bunun benim için önemi olmadığını düşünüyorsan bana niye mesaj atıyorsun o zaman? 0545#: Belki de seni hala sevdiğimdendir. SEVSENE BENİ'NİN 2. K...