Yazarın bayram hediyeleri bitmiyordu xnbxhdheeiureiei şaka maka bir yana bir sürü birikmiş yeni bölümüm var ve bu yüzden başka yeni bölümler yazamıyorum. 15 bölüm yazdım ve çok heyecanlı yerlerdeyim şu an ama sırf birikmiş bölümlerim var diye tembellik yapıp yazmıyorum. Bu yüzden her an yeni bölüm bildirimleri alabilirsiniz:')
Bir de o kadar değişik bir kurgu buldum ki hatta yerimde durmayıp yeni kurguya da 4 bölüm yazdım. Benden beklenmeyecek bir kurgu xbxhdheheueiieke neyse görüşürüz.
Oğuz: Sanırım şu an müsaitsin.
Yazıp kendimi yatağıma attım. Bir an önce Damla'yla konuşmak istiyordum. Bana anlatmadığı bir şeyler vardı ve ne olursa olsun bunları öğrenmek zorundaydım.
Damla: Müsaitim.
Oğuz: Eskisi gibi olmamamız çok acı veriyor gerçekten. Eski halimizi şu anki halimize tercih ederdim.
Damla: Eskiler eskide kaldı Oğuz. Sanırım eskileri bırakıp önümüze bakmalıyız.
Oğuz: Benden bir şeyler saklıyorsun değil mi Damla? Sakın hayır deme çünkü seni tanıyorum.
Oğuz: Benim tanıdığım Damla boş yere böyle cümleler kullanmaz. Ne olduğunu lütfen bana söyle.
Damla: Söylerim belki bir gün ama şu an bunu benden bekleme. Bunları anlatmak için çok güçlü olmam gerekiyor ve bende o güç kalmadı Oğuz.
Oğuz: Seni arayabilir miyim? Lütfen hayır deme. Buna ikimizin de ihtiyacı var.
Yazıp yolladım. Onu aramak için izin istiyordum ve bu cidden çok zordu. Aşık olduğum kızı aramak için izin almam gerekmemeliydi. Her şey bir şekilde böyle olmamalıydı.
Damla: Tamam. Ara.
Mesajı okur okumaz Whatsapp'tan çıkıp rehbere girmiş ve Damla'yı aramıştım.
Telefonu açınca hiçbir şey konuşmamıştı.
"Damla?" dedim zar zor bulduğum sesimle. Onunla uzun zaman sonra konuşmak kolay olmayacaktı. Konuşmak için can atmama rağmen şu an zar zor konuşabileceğimi fark ettim.
Damla cevap vermeyince tekrar konuştum.
"Konuş benimle."
Sonra ağlama sesini duymuştum. Damla ağlıyordu.
"Sen ağlıyor musun?" dedim ayağa kalkıp. Onu ağlatmıştım. Ben gerçekten gerizekalının tekiydim. Ne yaşadığını tam olarak bilmiyordum ve bu yüzden ona nasıl davranacağımı da bilmiyordum. Bir salaklık yapmak istemememe rağmen onu ağlatmıştım.
"Benim yüzümden ağlıyorsun değil mi? Tamam özür dilerim. Çok özür dilerim Damla. Seni rahatsız etmemeliydim." dedim hüzünle.
Damla telefonun bir ucunda ağlıyor ben de öbür ucunda eli kolu bağlı bir şekilde ne için ağladığını bile bilmeden duruyordum.
"H-hayır. Senin yüzünden ağlamıyorum." dedi Damla titreyen sesiyle. Sesini böyle duymayı hiç istemiyordum. Yıllardır hasret kaldığım sesi ağlayarak duymamalıydım.
"Lütfen bana ne olduğunu söyle." dedim bir umut belki söyler diye. Ama hayır söylememişti.
Babasını kaybetmiş olma korkusu vardı üstümde. Buraya annesiyle birlikte geldiğini söylemişti ve ben babasının ölme ihtimalinin sadece kuruntu olmasını diliyordum ama bir yandan da Damla'nın babası onları bırakıp asla tek başına İstanbul'da kalmazdı. Umarım öyle bir şey yoktu.
"Bana zaman ver Oğuz. Sana her şeyi anlatabilmem için bana zaman ver." demişti. Ona diyecek hiçbir şeyim yoktu.
Neden ağladığını bilmiyordum. Bana bunu anlatmıyordu ve ben de kendi içimdeki şeyleri söylemeye başladım.
"Seni çok özledim Damla." dedim sessizce. "Ağlamana dayanamıyorum. Çok uzun zaman oldu sesini duymayalı ve ben sesini bu şekilde duymamalıydım."
"Özür dilerim. Her şeyi mahvettim." dedi. Ağlaması durmuştu sanki. Bundan güç alıp konuşmaya başladım.
"Mahvedilen şeyler düzeltilebilir." dedim.
"Ya hiç düzeltilmeyecek kadar mahvolduysa her şey? Ya mahvettiğim şeyleri düzeltecek kadar gücüm yoksa"
"Ben de seninle düzeltirim o zaman. Hem ne demiştim ben sana hatırlamıyor musun? Ne olursa olsun yanında olacaktım. İki yıldır yoktum ama beni sen istemedim. Şu saatten sonra artık istemesen de senden gidebilir miyim bilmiyorum. Şimdi güçlü bir kız ol ve mahvettiğini düşündüğün şeyleri düzeltmeye bak. Bana kalırsa hiçbir şey mahvolmadı ama madem sen mahvoldu diyorsun, mahvolsun. Sonra da birlikte düzeltelim."
"Teşekkür ederim." dedi. Sesi bu sefer güzel gelmişti. Tam da özlediğim o sesti.
Gülümseyerek cevap verdim.
"Teşekküre gerek var mı sence?"
"Bak yine teşekkür etmem gereken bir şey söylüyorsun. Hiç değişmedin değil mi?" dedi azarlarcasına. Mutluluktan kahkaha atmak istesem de bunu yapmadım.
Aslında çok değişmeme rağmen ona değişmediğimi söyledim.
"Hayır hiç değişmedim."
Derin bir iç çektiğini duymuştum. Sonra da yine hüzne bulanan sesiyle konuşmaya başlamıştı.
"Ben artık kapatsam iyi olur. Annemin yanına gitmem gerekiyor, kendini iyi hissetmiyor da."
Damla'nın kurduğu cümleyle artık babasının başına kötü bir şey geldiğinden emin olmuştum. Bunu anlamak için çok akıllı olmaya gerek yoktu. Bütün nedenler aynı sonuca çıkıyordu.
"Tamam git." dedim telefonu her ne kadar kapatmak istemesem de. "Kendine iyi bak."
"Sen de."
Damla'nın telefonu kapatmasını beklerken o da benim gibi durmuş ve susmuştu. Ne o ne de ben telefonu kapatmıyorduk. Onu gerçekten çok fazla özlemiştim. Yanına gidip hıçkıra hıçkıra ağlayabilecek kadar çok özlemiştim ama elimden de bir şey gelmiyordu.
Damla'nın artık bir babası yoktu ve onu bu kadar yıpratan şey buydu.
Onu yıpratan şey tam olarak babasızlıktı. Ben de elimden gelen her şeyi yapıp ona destek olmalıydım.
Yanındayım, her zaman yanında olacağım demeliydim. Damla benden ilk ayrıldığı zaman da bir nedeni olduğunu her zaman biliyordum. Bu nedenin bu kadar acı bir şey olması beni de çok yaralamıştı ama bunu birlikte aşmak için elimden gelen her şeyi yapacaktım.
Damla için, sırf eskisi gibi gülebilmesi için her şeyi yapacaktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVSENE BENİ 2 | Texting
ContoDamla: Kimsiniz? 0545#: Bunun senin için bir önemi var mı bilmiyorum ama uzatmadan söyleyeceğim. Damla: Bunun benim için önemi olmadığını düşünüyorsan bana niye mesaj atıyorsun o zaman? 0545#: Belki de seni hala sevdiğimdendir. SEVSENE BENİ'NİN 2. K...