SB10

3K 388 149
                                    

Nasılsınız güzellikler?

Saat akşamın sekizi, elimizde sigara ve yürüyorduk sessizce. Ben, Ali ve Alper. Ders bittikten sonra eve gitmemiştik ve birlikte zaman geçiriyorduk. Şimdi ise üçümüz birlikte eve gidiyorduk. Ali bu gece bizde kalacaktı.

"Ben sigara alıp geliyorum. Siz gidin size yetiştirim ben." dedi Alper bizden ayrılırken. Sigara içmeye geçen sene başlamıştım ve güzel bir şey olduğu pek söylenemezdi. Öyle arada bir içiyordum. Tiryakisi değildim yani.

"Damla'yla konuştun mu bugün hiç?" dedi Ali yerdeki taşa ayağını vurup önüne savururken. Aklıma sabah onu suçladığımız geldi. Bir özürü hak ediyordu.

"Ali özür dilerim abi ya. Kafam o kadar allak bullak ki ne dediğimi bile bilmiyorum. Sabahleyin seni sinirlendirdim biraz. Kusura bakma."

"Yok ya ne kusuru? Sinirlenmedim hem. Orda beklemekten sıkıldığım için gittim."

Dediği şeye gülmüştüm. Ondan her şeyi beklerdim. Sitenin önüne gelip arkamı döndüm. Alper de geliyordu. Kapıyı açıp içeri girdim ve Alper için kapıyı açık bıraktım.

Ben ve Ali asansöre binip yukarı çıkarken evin kapısını da açtım ve içeri girdik.

"Benim acilen kardeşime olan bağlılığımdan vazgeçmem gerek. Onun yüzünden hiçbir yere gidemiyorum." dedi Ali her zaman oturduğu koltuğa otururken. Birkaç gün önce Damla'nın geldiğini bu koltukta söylemişti bana ve o günden beri değişik değişik bakıyordum koltuğa.

Neden mi? Çünkü bir ruh hastasıydım.

Alper kapıyı çalınca gidip açtım ve o da içeri girdi.

"Aç mıyız?" dedi içeri girer girmez. Elinde koca bir poşet vardı.

"Açız valla." dedi Ali poşete bakarak. "Gelişimin şerefine ne aldın?"

"Bodrum aldım ne alayım?" dedi Alper haklı bir isyanla. Pizza mı alacaktı? Hayatta yemediğimiz bir şeyi.

"Sen de haklısın. Biz zaten anca makarna, bodrum, dürüm, ayran, poğaça ve simit yeriz." dedi. Bunun üstüne konuşan ben oldum.

"Poğaça ve ayrana laf yok. Damla'nın en sevdiği şeyler."

"Zaten lafım yok da midemiz başka şeyler görsün ya. Mesela kırmızı et yesem midem onun yemek olduğunu algılamayıp kusar. O derece başka şeyler yemiyoruz."

"Yemek yapmayı biliyorsan kalk yap o zaman." dedi Alper Ali'ye. Bütün sorunumuz yemek yapmayı bilmememizdi. Ali'nin annesi her fırsatta bize yemek gönderiyordu ama bizim de yapmamız gerekiyordu. Ali salağı da her şeyi yemesine rağmen yine isyan ediyordu.

Bizim bildiğimiz şeyler ise makarna, pilav ve tavuk kızartmaktı. Bunun ötesi yoktu yani. Gerçi bildiğimiz şeyleri yapmak yerine dışardan alıyorduk.

"Ben şimdi yemek yaparsam bunlar ziyan olacak." diye savundu kendini Ali.

Alper gözlerini devirip yemeğini yemeye devam etti. Birkaç gündür yemek yiyemiyordum ama bu sefer yiyebilmiştim.

Herkes yemeğini bitirince kendini bir koltuğa atıp sessizliğe gömüldü. Öbürleri ne yapıyordu bilmiyordum ama ben Damla'ya mesaj atmıştım. Şu an çok üzgün olabilirdi, ağlıyor olabilirdi ve ben kafasını dağıtmak istiyordum.

Oğuz: Ne zaman birbirimizi yüz yüze göreceğiz?

Yazdım ve cevabını bekledim. Çok susadığım için ekranı kapatıp mutfağa gitmiştim. Muftakta su içerken mesaj gelmişti ve yemek masasına oturup cevaplamıştım.

Damla: Buna hazır mıyım bilmiyorum. Bence her şeyi zamana bırakmalıyız.

Bu mesajı hangi düşünceyle attığını tahmin etmek zordu ve üstüne gitmek istemiyordum. Çünkü o babasını kaybetmişti. Bundan emindim.

Oğuz: Seni istemediğin hiçbir şeye zorlamam Damla. Bunu aklından sakın çıkarma.

Damla: Biliyorum. Teşekkür ederim:')

Oğuz: Bunu bilmen beni çok mutlu etti.

Damla: Zayıflamışsın. Baya zayıflamışsın hem de. Neden bu kadar zayıfladın?

Oğuz: Neredeyse ortadan yok olacak kadar zayıflayan biri mi söylüyor bunu?

Damla: Konumuz şu an bu değil. Senin zayıflaman.

Oğuz: İkimiz de neden zayıfladığımı biliyoruz bence. Yine de tekrar öğrenmek istersen senin yokluğunda bu hale geldim.

Oğuz: Seni düşünmekten, ne yaptığını merak etmekten yemek yemek aklıma bile gelmiyordu.

Oğuz: Sen de çok değişmişsin. Saçlarını kesmişsin mesela.

Oğuz: Şimdi sen söyle Damla. Sana ne oldu böyle?

Damla: Bana çok şey oldu Oğuz. Oturup düşünsem bin yılda bile aklıma gelemeyecek şeyler oldu. Bundan daha kötü ne olabilir dediğim her şey oldu.

Damla: Söz veriyorum sana hepsini anlatacağım. Niye burda olduğumu, senden sonra ne yaşadığımı, merak ettiğin her şeyin cevabını alacaksın. Bunu sana borçluyum.

Oğuz yazıyor, yazıyor, çevrimiçi

Oğuz: Damla?

Damla: Efendim?

Oğuz: Beni bırakıp gittiğin gün, sensiz geçirdiğim her gün ve her saat ben hala sana aşıktım ve hala aşığım. Seni çok seviyorum bunu sakın unutma tamam mı?

Oğuz: Bana anlatacağın şeyleri ne zaman istersen dinlemeye hazır olduğumu sakın unutma.

ses kaydediliyor...

Damla ses kaydetmeye başlayınca gülümseyip atacağı sesi bekledim. Bu gece sabaha kadar dinleyeceğim şey belli olmuştu. Bugün şanslı günümdeydim sanırım. Onu görmememe rağmen.

Damla kaydetmeyi bitirip sesi atınca derin bir nefes alıp üstüne bastım ve dinlemeye başladım.

"Ne söyleyebileceğimi gerçekten bilmiyorum. Kendimi çok kötü hissettiğim anda sanki sen de bunu hissediyor ve bana elini uzatıp yanındayım diyorsun. Sana karşı çok bencil olduğumun farkındayım ama beni anlayacağını da biliyorum. Sadece sana her şeyi anlatacağım güne ışınlanmak istiyorum o kadar. Ondan sonra da olacakları izlemek istiyorum. Teşekkür ederim Oğuz. İyi geceler."

Ağladığı için çatlayan sesi kalbimi paramparça etmişti. Sesi kaç kere dinledim bilmiyorum. Defalarca kez başa sarıp sarıp dinledim ve en sonunda ona mesaj attım. Teselliye ihtiyacı vardı ve ben ne olursa olsun onun yanında olacaktım.

Oğuz: İyi geceler. Bana geri dönmeni dört gözle bekleyeceğim.

görüldü, Damla

-♡

Damla yavaş yavaş Oğuz'a açılıyor gibi ne dersiniz?

Bir bölüm daha?

Bu arada bodrum dürüm gibi bir şey ama şekli tostun şekline benziyor

SEVSENE BENİ 2 | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin