25- Kan Revan

31.8K 2.4K 877
                                    

Merhaba...

Oylar okunmaya nazaran oldukça düşük.. Bir kısmının unuttuğunu düşünüyorum, bölüme başlamadan önce oy verin olur mu?😐

Tatil zamanında olabildiğince hızlı yazmaya çalışıyorum, motive olarak size ihtiyacım var :)

***

Sığındığım mağara girişinde kıvrılmış ve varlığımın gölgesini bile yok etmek ister gibi yatıyordum. Soğuk toprak bedenimi kendiyle bir ederken acıyan gözlerimi tek elimle ovuşturdum. Uyumaya çalışmıştım ama normal bir operasyonda ki gibi, silah arkadaşlarım yanımda değildi ve ben kendimi onlara emanet edemiyordum.

Dinlenemiyordum ama en azından biraz kendimi ruhen toparlamış konumdaydım. İki saattir hiç durmadan yürüyordum. Pusulanın beni getirdiği yerlerin doğruluğunu elimdeki harita doğruluyordu.

Bir iki parazit mekan vardı ve ilk işim o mekanları yok etmek ya da içlerindeki leşleri gebertmekti. İki elimi çakıllı toprağa bastırarak kendimi geriye çektim ve doğrulup sırtımı mağaranın büyük kayasına verdim. İki saat yürümenin ardından tam olarak bir satte burada kritik yapıp yolumu ince bir ipliğe dizmiştim.

Detayları atlamadan, noktaları birleştirerek kusursuza yakın bir plan kurmuştum kafamda.

Ben bu mücadeleden alnım ak çıkmak zorundaydım. Bunu kendime ve en çokta babama borçluydum. Annem, Tuğrul, ve yol arkadaşlarım. Onların ne yaptığını bilmiyordum bile ama Tuğrul öğrendiğinde mesleğini yakma pahasına beni kurtarmak için alevlere kendini yüz üstü bırakacaktı, buna emindim ama istemiyordum.

İçimdeki sebebi belirsiz boğukluğun sahibi Tuğrul olsun istemiyordum. Ben şehit olursam sadece geride bıraktıklarım için üzülürdüm.

Zira şehit kızının bile reva görüldüğü bu durumu sindiremiyordum.

Derince iç çekip bunları düşünmeyi sonraya erteledim ve büzgülü sırt çantasının içerisinden dürbünü alıp boynuma tekrar astım. Ayağa kalktığımda iki saatlik yolculuğumun bana getirisi olan siyah uzun kumaşı üzerime örterek yüzümü de görünmez hale getirdim. Ben dışarıyı görüyor, dürbünle de daha emin adımlar atıyordum.

Tam olarak bin yüz metre ötede küçük bir birlikleri vardı. Operasyon başlangıcında oradaki adamları halledeceklerdi ama ben, emir eri olmadığım için kendim halledebilirdim. Ne de olsa emir komuta zincirinin içerisinde yer almıyordum.

Hızlı ve seri adımlarım yörüngesini biliyordu. Bedenimi dinç hissetmeye başlamıştım ve bu bana Allah tarafından verilen bir lütuftu. Tek duam beni mücadeleden alıkoyacak kadar derin bir yaraya sahip olmamaktı.

Varmak istediğim rotaya oldukça yaklaştığımda adımlarımı saymayı bıraktım. Boynumda asılı olan dürbünümü gözlerimin hizasına kaldırdığımda çevreyi kontol etmeye başladım.

Hava sessiz ve sakindi. Hakeza yerde öyleydi ama buradan gizli yılan çok fırlardı. Hiç umulmadık anda yılanın varlığı sizi ekarte ederdi. O yüzden yılandan da sessiz, sürüngen ve zehirli olmak şuan benim yaşama felsefemdi.

Artık içini gördüğüm demir bakaranın arka kısmına geçmiştim ve hala beni kimse karşılamamıştı.

Üzülüyordum ama!

KURT NEFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin