Sinir kesinlikle bana iyi gelmiyordu. İçimde bin bir kez Harry'nin o kuzguni saçlarını yolmuştum. Sınıfın önündeki kalabalığı hatırladıkça daha da sinirleniyordum.
Aslında Harry hayatıma girmeden önce ben bu kadar sinirli biri değildim.
Gerçekten.
Her neyse, o günün üzerinden tam üç gün geçmişti. Hakkımızda yeniden haberler çıkmıştı elbette, bu yüzden yüz küsur olan anti hesabım bin küsura çıkmıştı. Saymadım elbette, çok göründüğü için kafamdan bir sayı attım.
Eminim ki binden de fazladır o, ben yine iyimser davranıyorumdur.
Ama o üç gün Harry'nin sürekli kaçamak bakışlarını yakalıyordum. Bir şey demek için ağzını açıyor ama bir şey demeden kapatıyordu.
Bu arada söylemezsem olmaz, nasıl oldu bilmiyorum ama Ron ile çok samimi olmaya başladılar. Harry'nin numarası bende yok mesela ama Ron'da var.
Rolf, Luna, Neville, Hannah, Draco ve Astoria ile de arası iyiydi. Ron onları tanıştırmıştı, ben tanıştırmadım. Daha doğrusu zaten doğru dürüst iki üç kelime edemiyoruz - son üç günden bahsediyorum- bir de arkadaşlarımla mı tanıştırsaydım?
Eskiden sadece sınıfımda olurdu, şimdi her yerde. Sınıfımda, arkadaşlarımla kantine indiğimde kantinde, dışarı çıktığımızda dışarıda.
Her yerde vardı artık. Ama nedense ben hala onun varlığına alışamıyorum. Bunların hepsi bir rüyaymış gibi. Ne bileyim, attığım bir mesaj sonrası Harry'nin okula gelmesi pek de görülen bir şey değil. Gözümü açınca bunların hepsi bitecekmiş gibi geliyor, tuhaf.
Harry bir tek Hermione ile tanışmamıştı. Nedense çok yakında onlar da tanışacakmış gibi bir his vardı içimde.
Ron'a gelecek olursak, cidden kötüydü. Geceleri uyuyamıyordu. Gözlerinin altı halka halka olmuştu. Annem gibi ben de endişeleniyorum onun için. Belki iyi anlaşamazdık ama ne olursa olsun o benim ikizim. Hermione ile ilgili olduğuna yemin edebilirim ama bir türlü kabullenmiyor ve anlatmıyor da. İçine atıp kendisini tüketmesine izin veriyor.
Ne olursa olsun ikisinin de derdini öğreneceğim. Hermione'nin Ron'u sevdiğine eminim, Ron'un da Hermione'yi sevdiğine emin olduğum gibi.
O yüzden de Hermione'yi zar zor okula gelmesine ikna ettim. Eve gelmiyordu ve bana başka seçenek de bırakmamıştı.
Onunla okulda buluşacağım için evden hemen çıktım. Ron sabah erkenden gitmiş, duyunca şaşırmıştım. Kahvaltı bile yapmamış, en sevdiği öğünün kahvaltı olmasına rağmen. Pardon, düzeltiyorum her öğünü seviyor.
Evden çıkmadan önce yeniden kafama peruğu takmadım. Magazin haberlerinde bu bile çıkmıştı, tanınmamak için peruk taktığımı zaten okuldaki herkes fark etmişti şimdi tüm ülke biliyor işte.
Bu sefer sarı peruğu takmadım, sarı saçlı herkesi durduruyorlardı. Fark edileceksem de kızıl saçlarımla fark edileyim, sarı saç bende berbat duruyor da.
Okula yavaş yavaş giderken soğuk havanın da tadına çıkarıyordum. Kemiklerimi titretecek kadar soğuktu ama uyanmam için bire birdi.
Bu aralar Harry, magazin, okul kafamı allak bullak ettiğinden dolayı derslerime yeterince zaman ayıramıyordum. Okula gittiğimde en azından uyanık kalmayı başarır ve son derece sıkıcı olan dil dersini uyumadan başarıyla dinlerdim.
Okula varmama az kalmıştı. Tam da Harry'nin beni peruklu halimle tanıdığı yerdeydim. Beni nasıl tanıdığını hala aklım almıyor. Sanki bir ara koku gibi bir şey demişti ama hemen çanta dedi sonrasında.
