1.8

402 132 415
                                    

               
                           21 Kasım Çarşamba
                                            Saat 09.35

“Bir oğlan sevdim eller aldı.
Kader beni gıdıkladı.
O gün bugündür sert her yanım.
Düz duvara tırmanırım.

Gitme dedim dinlemedi.
"Öptüm şekerim, bay bay!" dedi.
O gün bugün...”

Belinay karşımdaki sıraya, bacaklarını bana doğru uzatıp, yayılarak oturmuş rastgele şarkı söylüyordu. Söylediği şarkı ise “Güldür Güldür” adlı tv programının bir bölümündeki, dans eden köçeklerin söylediği şarkıydı. Doğrusu saçma şarkılar bulup, söylemekte Belinay’ın üzerine tanımazdım.

Birde elinin tekinde çikolatalı süt tutuyordu. Aynı çikolatalı sütten masanın üzerinde üç kutu daha durmaktaydı.

Birini de ben içmek isteyip elimi uzattım.

Belinay elime vurarak,
“Bırak! Hepsini ben içeceğim!” dedi. Elimi ovuşturarak geri çektiğimde, suratına sinirle baktım.

“İyi be! Al, çatlayana kadar iç!” diyerek vurduğu elimle, ağzına götürdüğü kutuyu sıktım.

Kutuyu sıkmamla beraber birkaç damla çikolatalı süt çenesinden aşağıya doğru döküldü. Hatta burnuna bile gelmişti. Ellereni iki yana açıp üzerini inceledi ve diliyle çenesini yalamaya çalıştı.

Sonra keskinleştirdiği bakışlarıyla, kafası eğik bir şekilde bana bakarak,
“Gerizekalı!” diyerek adeta tısladı.

Açıkçası pekte umurumda değildi. Sırıtarak omuzlarımı silktim.

Sıkılmış bir şekilde bakışlarımı yan tarafımda duran Atatürk panosuna çevirdim. Birkaç gün önce edebiyat hocamız bizi tehdit ederek bir Atatürk panosu hazırlatmıştı. Her ne kadar g.t korkusuyla bu işi yapmış olsak da, ortaya baya iyi şeyler çıkmıştı.

Biliyorum. Bu panoyu hazırlamak hocanın söylemesiyle yapılacak iş değil, bizim yapmamız gerek ama gel de sen bunu bizimkilere anlat. Kırtasiyeden bir resim çıkartmaya bile üşenirlerdi.

Öte yandan hazırladığımız bu panonun kaç gün dayanacağını da bilmiyordum. Sınıfta at gibi koşturdukları için panoya toslamaları kaçınılmaz bir sonuçtu.

Bu sırada ben sizlere bizim sınıfın dizaynını anlatmamıştım değil mi?

Gelin anlatayım.

Kapının önünde durduğunuzda, renginin kahverengi olduğu ilk olarak gözünüze çarpacak. Ardından bakışlarınızı yukarıya çevirdiğinizde beyaz arka plana, siyah yazıyla yazılmış “11/B” yazısını göreceksiniz.

Kapıyı açıp içeri girdiğinizde beyaz üzerine renkli noktaların olduğu bir zemin karşılayacak sizi.

Zemin için tuhaf bir anlatım olduğu doğrudur ama başka nasıl anlatacağımı bilemedim. Birde tam girdiğinizde karşınızda duran öğretmen masası var. Tahtadan yapılma, bildiğiniz sıradan öğretmen masası. Üzerinde ise bizimkilerin aldığı mavili, beyazlı, pembeli renkte, kare deseni şeklinde olan örtü var. Örtünün üzerinde ise tahta kalemlerini koymak için bir kalemlik.

Masanın hemen yan kısmında akıllı tahtamız var. Bir kısmı bildiğimiz tahta kaleminin yazdığı beyaz tahta, diğer kısmı ise tebeşirle yazılan koyu yeşil tahta. Sık sık tebeşirleri kırdığımız için o kısım pek kullanılmıyor diyebiliriz.

Başınızı tahtanın tersi yönüne çevirdiğinizde tekli sıralar sizi karşılayacak. Fakat biz şimdilik iki sırayı birleştirip çiftli kullanıyoruz. Sınav günleri ise ayırarak kullanıyoruz.

-Şemsiye-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin