20 Kasım Salı
Saat 18.06Bir grup çocuk, toplaşarak eski bir eve benzeyen şeyin içine girdiler. Evin ortasında kamera gibi bir şey vardı. Tam olarak sahnedeki şeylerin net isimlerini bilmiyordum ama bu şekilde anlatsam anlardınız herhalde.
Sonra perde... ha projeksiyon deniliyordu sanırım. Çocuklardan biri onu aşağıya indirdi. Diğerleri de kameranın arka tarafında durmuştu ve olanları seyrediyordu. Çocuk o kameraya benzer şeyi çalıştırdı. Ekranda tek tek resimler belirdi. Kameranın başında durun çocuk resimleri geçiyordu. Fakat sonra bir şey oldu. Kendi kendine resimler değişmeye başladı. Ekrana bir aile fotoğrafı geldi. Kadının saçları yüzünü kapatıyordu. Giderek kadın yaklaşmaya başladı.
Yaklaştı,
Yaklaştı,
Ve yaklaştı.
Çocuklar kamerayı durdurmaya çalışıyorlardı ama tabi ki de bu mümkün değildi. Zaten filmin olayı buydu. İnsanları korkutmak.
Biraz sonra ekranda dev palyaço Pennywise çıktı. Aniden gözükünce ufakta olsa gerilmiştim.
Tık diye bir ses gelince yerimde sıçradım. Şaşkınlık dolu siyah ekrana bakıyordum. Sonra bakışlarımı anneme çevirdim.
Tam da en heyecanlı yerinde fişi çekmişti! Olacak iş değil.
“Anne!” dedim. Bir elinde tuttuğu fişe, bir de ona bakıyordum.
Kanepede huzursuzca kıpırdandım. Bir dahaki sefer, bu filmi izleyecek cesareti nerede bulacaktım ben?
Gerçi film o kadar da korkunç değildi. İzlediklerimin arasında hiçbir film “Testere” filmi kadar korkunç olamazdı. Düşündükçe midem bulanıyordu. Bak yine bir fena olmuştum.
“Ne demek anne!? Hadi kalk! Salonu süpüreceğim. Saat dokuz civarı amcanlar gelecek.” dedi.
“Ne? Ne amcası!?” dedim.
Telaşla yerimde doğruldum. Üzerime örttüğüm battaniye yere düşerken, dağılmış saçlarımı düzelttim. Son anda battaniyeyle beraber yere düşecek olan mısır kasesini de yakalamıştım.
“Ay, babanın kardeşi işte. Kim olacak?” dedi.
“O kadarını bende biliyorum anne ama neden geliyorlar ki?” dedim.
Aklıma gelen düşüncelerle suratımı ekşittim. Evimde velet gürültüsü çekecektim. Amcamın tam tamına üç tane, üç-dört yaşlarında çocuğu vardı ve her gelişlerinde onlara bakıcılık yapıyordum. Bu sefer işim yaştı işte.
Geçen sefer Buse adındaki velet, en sevdiğim kar küremi kırmıştı. Alican ise de kıyafetlerimi hatta iç çamaşırlarımı bile alıp, balkondan aşağı atmıştı. Sonra gidip onları sokağın ortasından toplayan ve yedi göbek tüm mahalleye rezil olan yine ben olmuştum. Zeliha teyzenin sözleri hala aklımda. Bana “Kız, o dantelle sütyen ile ne yapacaksın?” demişti.
“Kaç gün kalacaklarmış?” dedim.
Endişeyle yutkundum. Şu anda yaşadığım gerilim, korku filminde hissettiğim gerilimden daha fazlaydı.
“İki gün.” dedi.
“Hayır ya!” diyerek isyan ettim.
En azından hafta sonuna denk gelmemişti. Zaten hafta içleri çoğu günler dışarıdaydım. Bu bana ufakta olsa teselli vermişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şemsiye-
Romance~Karanlık dünyama, yağmurlu bir günde uzattığı şemsiyesiyle girdi. İpek, hayatının her dakikasını delicesine eğlenerek geçiren, on sekizine henüz basmamış genç bir kızdır. X (adını hikayede öğreneceksiniz), geçmişte yaşadığı psikolojik travmalardan...