12 Kasım Pazartesi
Saat 14.05“... ve buradan da sonuç 20 çıkıyor...” dedi hoca.
Peki ben dersi dinliyor muydum? Tabi ki de hayır. Hoca geçen gün yaptığı sınavın sorularını tahtaya çözüyordu. İki hafta önce sınavlarımız bitmişti ve geçen hafta sonuçlarını söylemişlerdi.
Artistlik olsun diye demiyorum ama matematiğim çok iyiydi. Hatta en sevdiğim ders matematikti. Her seferinde ya 90 ya da 95 alırdım. Böyle de zeki bir kızdım işte ben. Teşekkürler, teşekkürler... İltifata gerek yok. Zaten mükemmel biri olduğumu biliyorum.
Tamam, bu kadar ego kasmak yeter. Gelin görün ki iş sözele gelince dibinde dibine en dibe batıyordum. Sözelde bir tek edebiyatım iyiydi. Ondan da zorlasam 80 alırdım. Diğer geriye kalan sözel derslerim 60, 70 civarında değişiyordu. Peki neden mi eşit ağırlığı seçmiştim? Çünkü hayalim psikolog olmaktı. Her ne kadar benim için zor olacağını bilsem de bunu başaracağıma yürekten inanıyordum.
Belinay, Nazlı ve Yağmurla aynı sınıfta olmamızın sebebi ise Belinay ve Nazlı’nın eşit ağırlıklı olmasıydı. Yağmur’un da benim gibi sayısalı sözelinden bir tık iyiydi. Fakat hepimiz eşit ağırlığı seçince bizi yalnız bırakmak istemediğinden o da eşit ağırlığı seçmişti. Sonra düzgün meslek bulamamış ve seçtiğine pişman olmuştu. Hepimizin ebesinden başlayarak saydırmıştı.
Gülümsedim.
Başımı Yağmur’a çevirince göz göze geldik. Ona doğru öpücük attım. Öpücüğümü havada tutup bana doğru üflediğinde, aynı öpücüğü tutup kalbime bastırdım. İkimizde kıkırdadık. Tabi Yağmur’un yanında oturan Gamze de bunu görmüştü. İkimize tuhaf bakışlar atarken hafifçe öksürüp önüme döndüm. Sonra gülüşümü tutamayarak serbest bıraktım. Yağmur’da benle aynı anda gülerken farkında olmadan çok ses çıkarmıştık.
“Ve buradan da x’i- Kim o gülen!?... Arkadaşlar sessiz olun lütfen! Sınıfta olduğumuzu unutmayalım!” diye uyardı hoca bizi. Anında ciddileşerek utançla defteri karalamaya başladım.
Biraz sonra zil çaldığında bizim tayfa toplanıp bahçede dolaşmaya karar verdik. Merdivenlerden inip kantin tarafından bahçeye çıktığımız da henüz zilin yeni çalmasından dolayı fazla kimse yoktu.
“Eee kızlar? Nasılsınız? Anlatın bakalım.” dedi Belinay.
Yağmur aklına yeni gelmiş gibi bana döndü.
“Ya sen bizi perşembe günü neden ektin?” dedi.Aklıma perşembe günü olanlar geldi. Pazartesi günü kavga ettiğim çocuk, perşembe günü internet kafenin önünde karşıma çıkmıştı. Bana saldırmaya çalışınca siyah kuşaklı çocuk beni gelip kurtarmıştı. O gün duygularım acayip karıştığından ve kolumun ağrısından eve gitmiştim. Salak çocuk kolumu bilmeden fazlasıyla sıkmıştı. İzi hala bileğimde duruyordu.
Gözlerimi bileğime kaçırdığımda demir para büyüklüğünde bir morlukla karşılaştım. Siyah kuşaklı beni kurtarmasaydı başıma bundan daha kötüsü gelebilirdi. Düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu. Kızlara henüz bu olayı anlatmamıştım. Dışarıda buluştuğumuz bir gün mutlaka anlatacaktım.
Günlerden pazartesiydi ve Cuma günü bu konuyla ilgili soru sorduklarında geçiştirmiştim. Moralim bozuk olduğu için bu konuyla ilgili konuşmak istememiştim. Hafta sonu da kek yapmak isterken mutfağın, en net tabiriyle, içine s*çtığımdan iki günlük telefon yasağı yedim. Neyse ki bugün telefonuma kavuşabilmiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şemsiye-
Romantik~Karanlık dünyama, yağmurlu bir günde uzattığı şemsiyesiyle girdi. İpek, hayatının her dakikasını delicesine eğlenerek geçiren, on sekizine henüz basmamış genç bir kızdır. X (adını hikayede öğreneceksiniz), geçmişte yaşadığı psikolojik travmalardan...