-ŞEMSİYE-
Yıl 2011
21 Kasım Cumartesi
Saat 09.12Küçük çocuk, oturduğu yerde iyice büzüştü. Dizlerini kendine doğru çekti. Guruldayan karnının sesi boş odada yankı yaptı. Yan tarafına bir bakış attığında, beyaz kirli bir tabağın içindeki bir parça ekmek gözüne çarptı. Uzun süre beklediği için bir kısmı küflenmişti. Sonra gözleri yanındaki su bardağına kaydı. Boş bardağın içinde duran bir yudum suyu uzun uzun inceledi. Yutkundu. Gözleri ağlamaktan kızarmış, akan göz yaşları yanaklarında kurumuştu.
Üzerinde eski püskü bir tişört altında ise yırtık bir şort vardı. Kırık pencere camdan esen yelle titredi. Ağlamaktan ve titremekten bitkin düşmüştü. Göz kapakları artık uykusuzluğa alışmıştı. İstese de uyuyamaz hale gelmişti. Kahverengi saçları neredeyse on üç gündür su yüzü görmemişti. Bedeni ise daha kötü bir haldeydi.
Yerinde hafifçe kıpırdandı fakat duyduğu acıyla “ah” diye bir nida döküldü ağzından. Tişörtünün bir kısmını kaldırıp yanık izini uzunca inceledi. Su toplamıştı ve çok kötü gözüküyordu. Herhangi bir müdahale yapılmadığı için yara neredeyse mikrop kapacaktı. Eli, açlıktan ve zayıflıktan görünen kemiklerinin üzerinde dolaştı. Artık kemikleri her dokunduğunda acıyordu.
Sonra bakışları diğer morluklar ve yara izlerinin üzerinde dolaştı. İç çekti. Bu onun kaderiydi ve katlanmak zorundaydı ama katlanmak istemiyordu.
O henüz çocuktu ve yaşıtları gibi oyunlar oynamak, eğlenmek, okula gitmek istiyordu. Her sabah uyandığında annesine sarılmak istiyordu. Normal çocuklar gibi yaramazlıklar yapmak istiyordu. Televizyondan çizgi filmler seyretmek istiyordu. Annesinin yaptığı yemeklerden yemek istiyordu. Babasıyla beraber parka gitmek istiyordu. Bunlar onunda hakkıydı. O henüz dokuz yaşına yeni basmış hayallerini yaşayacak bir çocuktu.
Başını kaldırdı. Artık ağlayamıyordu bile. Küçücük yaşında duygularını öldürmüştü o adam. Zamanını, geleceğini, geçmişini ve anılarını elinden almıştı. En önemlisi çocukluğunu çalmıştı.
Gözleri usulca etrafa bakındı. Boyası eski artık kirden siyahlaşmış duvarlar, bir kapağı kırık dolap, tahtadan, örtüsü bile olmayan bir yatak, eski örme bir halı...
Ağzını açtı. Bir şey diyemedi. Bildiği tek şey çok sıkıldığı ve acıktığıydı. Dolaba gitse karşılaşacağı manzara bir sürü içki şişesiydi. Bu yüzden gitmemeyi tercih etti. Oyun oynamak istiyordu. En azından bir müddet açlığını unutabilirdi. Kafasını yan tarafına çevirince patlak kırmızı bir top ve bozuk bir oyuncak arabayla karşılaştı. Dudakları sanki olabilecekmiş gibi biraz daha aşağıya indi.
Bir anda içeriden sesler gelmeye başladı. Korkarak yerinde huzursuzca kıpırdandı. Dizlerini kendine çekti. Kalbi çok hızlı atıyordu. Nefesi kesilecekmiş gibi hissediyordu kendini. Aralık kapıdan içeriye baktı. Yarı sarhoş üvey babası, yeşil yayları gitmiş kanepeye oturdu. Ayaklarını kahverengi masaya uzattı. Bir yandan elinde tuttuğu içkiden içiyor, diğer yandan kanal değiştiriyordu.
Televizyon seyretmek istiyordu. Yaşıtları gibi çizgi filmler izlemek istiyordu. En azından sadece bir kere olsun şansını denemek istiyordu. Ne olursa olsun bu duyguyu hissetmek istiyordu. O kutunun içinde çıkacak karakterleri tanımak, bir an olsun kendini bu kötü dünyadan uzaklaştırmak istiyordu.
Ani gelen cesaretle ayağa kalktı ve o şeytandan bile kötü olan adama doğru adım attı. Durdu. İkinci defa düşündü.
Cidden böyle bir şey yapmalı mıydı? En fazla ne olabilirdi. Bir hafta aç kalmak? Kırbaçla ölesiye dövülmek? Nefessiz kalıncaya kadar başının bir kova suyun içinde tutulması? Bıçaklanmak? Yada daha kötüsü tacize uğramak?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şemsiye-
Romance~Karanlık dünyama, yağmurlu bir günde uzattığı şemsiyesiyle girdi. İpek, hayatının her dakikasını delicesine eğlenerek geçiren, on sekizine henüz basmamış genç bir kızdır. X (adını hikayede öğreneceksiniz), geçmişte yaşadığı psikolojik travmalardan...