16 Kasım Cuma
Saat 11.40Günlerden cumaydı ve şansa tamda haftanın son günü nöbetçi olmuştum. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi, bilmem ama tüm gün derslere giremeyecek olmanın iyi bir şey olduğu kesindi. Tabi beraber nöbetçi olduğunuz kişi sizin kafadansa.
Bu katın yani sınıfımın olduğu katın nöbetçiliğini yapıyordum. Burası ikinci kattı. Zaten daha önceden bahsettiğim gibi giriş kat bir altımızdı ve onun altında da kantin, yemekhane, spor salonu, soyunma odaları ve birkaç tane de sınıf vardı.
Bir kat daha vardı bunun haricinde ama üç senelik okul hayatımda hiç o kata çıkmamıştım. Çünkü ikinci kata çıktığınız merdivenlerin sonunda üst kata çıkan bir merdiven vardı ve bu merdivenin sonunda da bir demir kapı. O kapı ise kilitliydi ve önünde şu kare şeklinde olan demir tellerden vardı. Neden o şekilde kilitlediklerini hep merak eder ama sormak veya girmeye çalışmak gibi bir eylemde bulunmazdım.
Sonuç olarak şu an merdivenlerin tam yan kısmında olan bir masada yanımda sayısalcılardan bir kızla beraber oturuyordum. Sağ tarafımızda müdür, merdivenlerin olduğu kısmın sağında ise müdür yardımcısının odası vardı.
Yani daha net bir şekilde anlatacak olursam sol baştan sırayla; müdürün odası, bir masa ve iki sandalyede oturan biz, üst ve alt katın merdivenleri son olarak da müdür yardımcısının odası. Olay bundan ibaretti.
Size bunları anlatırken sıkılmıştım. Zaten yanımdaki kızda başını test kitabından kaldırmıyordu. Siyah olan kaşları çatılmış ve elindeki uçlu kalemle otomatik makineymiş gibi soruları hızlıca çözüyordu. Yanlış yapınca siliyor ve silgi tozlarını benim tarafıma doğru itiyordu. Şu masanın üzerinden bir kamyon silgi tozu çıkardı.
Kıza acıdım. Bir robottan farksız hale gelmişti. Tamam çalışmayın demiyoruz ama bu kadarı da fazla değil mi? Bilmem siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında.
Sıkkın bir şekilde başımı kıza çevirdim ve ağzımı açıp birkaç şey geveledim. Sohbet etmek ve dedikodu yapmak bir insanın en doğal hakkıydı. Tabi abartmadığınız sürece.
“Ben-“ dedim.
Tüm diyeceklerimi ağzıma tepercesine,
“Sus!” dedi.
“Şey-“ demeye kalmadan aynı sözcüğü tekrarladı,
“Sus!”
“Yani-“
“Sus!”
“Ama-“
“Sus!”
“Neden-“
“Sus!”
“Ebeninki!”
Sinirle konuştuğumda, başını çözdüğü test kitabından kaldırdı. Burnunun üzerine düşen gözlüğü geriye ittirip, bana ters bir bakış attı ve tekrar önündeki kitabı karalamaya başladı.
Bir tane çarpacaktın! O zaman görecekti kime sus dediğini.
Böylelerine gıcık oluyordum valla.Derin bir nefes verip önüme döndüm. Patlamak üzereydim. Yapacak bir şey bulamayınca, çantamdan 11. Sınıf matematik soru bankamı çıkardım. Yarım kaldığım yerden çözmeye devam ettim.
Karşıma çıkan probleme anlamsız bakışlar atıyordum. Ne yani bir soru, koskoca İpek’i mi alt edecekti? Tabi ki de hayır.
Kendimden emin bir şekilde soruyu çözmeye başladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/242466584-288-k988142.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şemsiye-
Romance~Karanlık dünyama, yağmurlu bir günde uzattığı şemsiyesiyle girdi. İpek, hayatının her dakikasını delicesine eğlenerek geçiren, on sekizine henüz basmamış genç bir kızdır. X (adını hikayede öğreneceksiniz), geçmişte yaşadığı psikolojik travmalardan...