1.0

816 356 561
                                    

            

                             15 Kasım Perşembe
                                              Saat 12.29

Kafamı önümde duran kitaba indirdim. Kitabın kenarlarına rastgele çiçek ve kalp desenleri çizerek karalama yapmaya başladım. Dersin bitmesine sadece birkaç dakika kalmıştı. Zaten dersleri de pek dinlediğim söylenemezdi.

Ben kendi başıma çalışırdım genelde. Hocanın anlattıklarını ders sırasında dinlemeyip işi hep son güne bırakırdım. Her şeyi zora bağlamak bana göreydi. Sebebini bilmiyordum ama bende böyle bir manyaktım işte.

Başımı kitaptan kaldırıp etrafı inceledim. Bugün sözel derslerden edebiyat günüydü. Kitaptaki bir parçayı okuyorduk. Sıranın bana gelmesine henüz vardı. Cidden sözel dersleri sevmiyordum ama el mecbur eşit ağırlıkçı olduğum için dinlemek zorundaydım. Bu sırada psikolog olmak istemeseydim, kesinlikle iyi bir biyokimyager olmak isterdim. Böyle laboratuvar ortamlarında çalışmak ve deneyler yapmak tam bana göreydi. Kimyayı ve biyolojiyi cidden çok seviyordum.

Bu sırada size geçen gün partideyken olanları anlatmadım. Kısaca özet geçmek istiyorum.
Çöpü atmaya dışarı çıkmıştım. Bir anda arkamda nefes hissedince korkudan çığlık attım. Meğerse siyah kuşaklı çocukmuş.

Bizimkilerde başıma kötü bir şey geldiğini sanıp yardıma koştular. Neyseki son anda durumu açıkladım onlara. Ayrıca artık siyah kuşaklı çocuk ile aramda geçen tüm olayları da biliyorlardı.

Aklıma siyah kuşaklı çocuğun gelmesiyle gülümsedim. Bir dakika? Neden gülümsedim? İpek kendine gel! Ne oluyor sana?

Son günlerde kendimi hep anlam veremediğim şekilde onu düşünürken buluyordum. Sebebini bilmesem de onu düşünmek beni mutlu ediyordu. Özellikle de o günkü bakışları çok güzeldi. Ela rengi ışıl ışıl parlayan gözlerini bana çevirmiş ve “Acıyor mu?” diye sormuştu. Bakışları o kadar güzeldi ki içimi tuhaf bir duygu kaplamıştı. Nedense aynı duyguyu son günlerde sık sık hissediyordum. Siyah kuşaklı-

“İpek! Hoca sana diyor...”

Ha?

Sıra arkadaşım Beren’in beni dürtmesiyle kendime geldim. Evet sevgili okurlar, İpek ve rezillikleri adlı bölüme hoş geldiniz. Kendimi yine ve yine rezil etmiştim. Hem de siyah kuşaklı yüzünden bu duruma düşmüştüm. Niye onu düşünüyordum ki zaten? Sanırım delirme aşamasındaydım.

Bakışlarımı hocaya çevirdiğimde bir süre bakıştık. Yutkundum. Ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilemiyordum. Bir hocaya, bir kitaba bakıyordum. Tüm sınıf sessizlik yemini etmiş gibiydi. Kimseden çıt çıkmıyordu. Beren kulağıma doğru fısıldadı,

“Sayfa 32...”

Sayfa yirmi ikiyi açıp okumaya başladım.

“...ve bir kuş pencereye kondu. Kedi kuşa bak-“

“İpek, ne yapıyorsun kızım?” dedi hoca.

“Okuyorum hocam.”  dememle sınıftan kıkırtılar yükseldi. Hoca derin bir nefes verdi.

“Sayfa 32!” dedi.

Utanarak sayfayı çevirdim. Nihayet doğru yeri bulabilmiştim. Okumaya başladığım sırada zil çaldı. Hoca bana dönüp kısa bir bakış attı ve

“Seninle sonra görüşeceğiz İpek.” diyerek gitti. 

Hocanın uyarısını tınlamadım. Sonuçta bu uyarıları hep alırdım. Çoğu zaman derste uyuya da kalıyordum. Özellikle matematik dersinde uyuya kalınca, hoca kasten yaptığımı zannediyordu. Alakası yoktu. Benim matematiğim çok iyiydi ve bu yüzden dersi dinlemek sıkıcı geliyordu.

-Şemsiye-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin