17 Kasım Cumartesi
Saat 17.02
Yağmur Pektaş'tan...İki saattir, elimdeki telefonu, çalışma masamın üzerinde bir yerlere sabitlemeye çalışıyordum ama olmuyordu!
Sinirle birkaç yer daha denedim.
Kutu şeklindeki kalemliğimin üstüne koymaya çalıştım, gece lambama sabitlemeye çalıştım, bilgisayarın üzerinde bir yerlere sabitlemeye çalıştım, oyuncak alıp bir yerlerine monte etmeye çalıştım, hatta çalışma masamla duvar arasını bile denedim.Sonuç: Tabi ki de olmadı!
Sinirle çekmecemdeki bandı alıp, en son çare duvara yapıştırdım. Olmuştu!
Rahatlamış bir şekilde nefes verdiğimde, gelen aramayla kaşlarımı çattım. Hızla oturduğum sandalyede doğruldum ve gelen aramayı açmak için ileriye uzandım. Açamadığımı fark edince, nedenini aramaya başladım. Sonra bandın bir kısmının telefonun üzerine geldiğini gördüm. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
Nasıl aramayı cevaplayacaktım ben?
Bandı çıkarmam gerekiyordu şimdi. Bir sürü iş. Valla nefret ediyordum şu telefon sabitleme olaylarından.
Dikkatlice bandı duvardan sökmeye başladım. Bir yandan da telefonumun melodisi kulağıma ilişiyordu. Sözleri zaten biliyorsunuz sevgili okurlar. Geçen sefer Ateş’e rezil olduğum bölümde söylemiştim.
Bak ya, durup dururken neden aklıma geldi şimdi bu? Olacak iş değil.
O olayın aklıma gelmesiyle yüzüm kızardı ve gözlerimi kaçırdım.
Birkaç saniye duraksadıktan sonra artık müzik sesi beni rahatsız etmeye başlamıştı.
“Hadi ya! Çıksana oğlum!” diye söylenirken en sonunda telefonu duvardan ayırmıştım.
Rahat bir nefes verirken, gelen aramaya baktım. Tahmin ettiğim gibi bizim kızlardandı. Gözlerimi telefondan duvara çevirdiğimde ise bandın hala duvarda olduğunu gördüm.
“Umarım boyası çıkmamıştır.” diye mırıldandım. Annem orayı görürse, ne olacağını kestiremiyordum.
Telefonu sabitleme işinden vazgeçip, çalışma masamın hemen yan tarafında olan yatağıma kuruldum. Kendime çeki düzen verdim. Kahverengi, uçları dalgalı olan saçım göğsümün üzerinden sarkıp, bel kısmıma varmadan önce bitiyordu. Üzerime gelişigüzel bir tişört ve eşofman giyinmiştim. Normal evdeki halimdi.
İkinci defa aradıklarında bu sefer aramayı yanıtlandırdım. Ekranda dört çift gözün belirmesiyle gülümsedim. Sol üst köşede Belinay vardı. Bahçedeki salıncakta oturuyordu. Üzerine kırmızı bir tişört giyinmişti. Kestane rengi olan saçlarını dağınık bir ev topuzu yapmıştı. Masmavi gözlerine, eyeliner çekmiş ve maskara sürmüştü. Böylece gözleri daha belirgin ve mavi gözüküyordu. Dudaklarına ise açık tonlarda bir renklendirici sürmüştü. Alt kısmı gözükmüyordu.
Onun altında, yani sol altta ise Nazlı vardı. Sarı saçlarını güzel bir şekilde örüp, sol omzundan aşağıya asmıştı. Ela rengi gözlerine sadece maskara sürmüştü. Göz kapağı kısmında ise hafif tonlarda far vardı. Üzerine siyah salaş bir tişört giyinmişti. Hatta tişört baya büyüktü. Yani normalde giydiğinin iki katıydı bedeni.
Sağ üstte ise İpek vardı. Bembeyaz yüzünde, yanakları hafif kızarmıştı. Makyaj yaptığı falan yoktu. Tıpkı benim gibi doğaldı. Yeşil-ela karışımı gözleri çok güzel gözüküyordu. Kahverengi saçlarını yukarıdan sıkı bir şekilde toplamıştı. Üzerine ise morun tatlı bir tonuna sahip tişört giyinmişti. Tişörtte kirpi şekilleri vardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/242466584-288-k988142.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şemsiye-
Romance~Karanlık dünyama, yağmurlu bir günde uzattığı şemsiyesiyle girdi. İpek, hayatının her dakikasını delicesine eğlenerek geçiren, on sekizine henüz basmamış genç bir kızdır. X (adını hikayede öğreneceksiniz), geçmişte yaşadığı psikolojik travmalardan...