[ Chanyeol ]
Kalın perdelerin arasından sızan güneş ışığının ve kuşların cıvıltısıyla uyandım. Neredeydim ben? Hah doğru İskoçya'daydık. Minah'la Aidan'nın ailesinin şatosunda - başka ne denir bilemedim - kalıyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam bugün de düğün vardı. Saat kaçta olduğunu biliyordum; ama hazırlanmaya başlasam iyi olacaktı sanırım. Böylece herkes etrafta koşuştururken ben de bir kenarda oturup onları izlerdim ve kimse benimle konuşma çabası içine girmezdi. Malumunuz İngilizce bilmiyorum...
Dirseklerimin üstünde doğrulmaya çalıştığım sırada bir şey beni engelledi. Bakışlarımı yavaşça göğüs kafesime doğru kaydırdığımda bir adet uyuyan Minah ile karşılaşmıştım. NE? MİNAH MI? Evet evet harbiden oydu. İyi de... Doğru herkes bizi gerçekten evli sandığı için aynı odada kalıyorduk. Aria ilk söylediğinde ikimiz de şaşırmıştık; çünkü kimsenin aklına böyle bir şey olacağı düşüncesi gelmemişti. Neyse sonra olayı ' Biri artık kanepede yatar ' diye çözmüştük; ama dünyanın tee öbür ucundaki bu garip yerde kimse odaya bir kanepe koymayı akıl edememişti. Onun yerine süslü,soğuk İngiliz sandalyeleri vardı sadece. Ah şu İskoçlar... Sonuç olarak yatacak başka uygun bir yer olmadığından - banyo küvetinde yatmak için fazla uzundum - Minah aynı yatakta yatmamıza karar vermişti.Ve...İşte buradayım...
Düşünceler aleminden çıkıp bakışlarımı yeniden Minah'a yönelttim. Onu uyandırmayı hiç mi hiç istemiyordum; çünkü oldukça huzurlu görünüyordu. Gözlerimi yeniden tavana diktiğim zaman ' Acaba gerçekten severek evlenseydik nolurdu? ' diye düşünmekten kendimi alamadım. Minah uyandığı zaman bakışlarını bana yöneltip, o meleksi gülümsemelerinden birini bahşederdi. Birbirimize ' Günaydın' dedikten sonra bir süre öylece yatardık ve ben de Minah'ın saçlarıyla oynardım.Tıpkı şu ? an olduğu gibi. ŞU AN MI!?? AMAN TANRIM MİNAH BİR UYANSA! Aman canım banane. Hem kendisi değil miydi ' Biz zaten bir çiftiz' diyen. Gerçi daha sonra ' Şuradaki kızın bakışlarını hiç beğenmedim sanki her an bizi tanıycakmış gibi duruyo ' diye toparlamaya çalışmıştı; ama ben yemem! Minah'ın bana bir şans daha verdiğini hissediyordum. Hislerime güveniyorum ve tabi Jongdae'ye...
Saçları darmadağınık ve kabarıktı; ayrıca zaten dolgun olan dudakları iyice kızarmıştı. İçimden onu öpmek geliyordu. Tam ona doğru eğilmiştim ki; gözümün önünde birden Jongade beliriverdi.
FLASHBACK
" Ya Chanyeol-ah senin için Minah'la konuştum ve kız sana bir şans vermeyi kabul etti. Lütfen gidip orda abuk sabuk hareketler yapıp da her şeyi bombok etme. " Tehditkar bir ses tonuyla konuşmuştu. Bu çocuğun böyle tarafları da var mıydı gerçekten?
" Tamam be. Kamsahamnida chingu- Teşekkürler arkadaşım-"dedikten sonra en masum sırıtışlarımdan yolladım. Ama o beni tembihlemeye devam etti.
" Sen hele söz verdiğin gibi bu gece rahat durma o zaman görürüm ben seni.Benden önce Minah seni iyi bir dövsün sonra da ben sözünü tutmadığın için kafanı gövdenden ayırayım. Olur mu chingu ?"
"Tamam be anladık anladık dinazor seni "
FLASHBACK SONU
Bir anda gözümün önünde beliriveren bu anı yüzünden Minah'ın saçlarından çektiğim elimi tekrar saçlarına geri götürdüm. Saçları yumuşacıktı ve ben onlarla oynadıkça burnuma hafif bir portakal çiçeği kokusu geliyordu. Bu bile kendimden tekrar geçmem için yeterliydi aslında; ama sonra aklıma yine Jongdae'nin o devezorumsu suratı geldi. Tiksintiyle yüzümü buruşturdum. İskoçya'dayken, aramızda bilmem kaç bin kilometre varken bile nedense bir türlü gerçek anlamda başbaşa kalamıyorduk meleğimle. Neden? Neden üyelerimle aynı apartmanda üstelik bir de altlı üstlü yaşamak zorundaydık? Neden Minah'a açılmak sandığımdan daha zordu? Neden ben sürekli ikimiz hakkında hayaller kuruyordum? Ned-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stuck In Reality
FanfictionYoo Minah'nın hayatı mükemmeldi. Ta ki menajeri ona o haberi verene kadar... Ve şimdi hakkında ona ezberletilenler dışında hiç bir şey bilmediği, durmadan kavga ettiği ve hiç ama hiç sevmediği biriyle hayatını devam ettirmesi gerekiyordu.Ve bu kişi...