Koşuyorum. Nereye gittiğimi bilmediğim halde koşuyorum. Etraf kapkaranlık. Yeterince uzaklaştığıma karar verdikten sonra bir ara sokağa girip duruyorum. Nefes almam lazım; ayaklarımın artık beni taşıyamayacak hale geldigini hissedip oturuyorum. İşte o sırada karanlıklar içinden onun yüzü beliriyor. "Nereye gidersen git seni bulurum." Bağırmak istiyorum; ama bağıramıyorum. Sesim çıkmıyor. Karanlıktaki adam gittikçe yaklaşıyor; elinde parlayan bir şey var: Bir bıçak....Toparlanmaya çalışırken bıçağın keskin ucunu midemde hissediyorum. Artık çok geç. Herşey bitti....
Nefes nefese uyandım. Kahretsin yine o kabuslardan biri diye düşündüm. Zaten güzel olan (!) hayatımı daha da güzelleştirmeme yardımcı oluyorlar. Ayaklarımı yataktan aşağı sallandırıp terliklerimi giydim. Mutfağa doğru giderken nefesimi yeniden düzene sokmaya çalıştım. Mutfağa varınca bir bardak su içtim. Şimdi daha iyi hissediyorum.
Saat 5:00 zaten 6:00'da evden çıkmam lazım. O yüzden hiç tereddüt etmeden kıyafetlerimi alıp banyoya yöneldim. Küveti doldurmak için suyu açtım. Tamamen dolduğunu farkettiğimde musluğu kapattım ve ani bir hareketle kendimi suya bıraktım. Sonrasında kendimi nasıl dışarı attım bilmiyorum. Tam anlamıyla götüm donmuştu. Benden başka hangi insan evladı yanlışlıkla küveti buz gibi bir suyla doldurur ki? Sanırım beynimi ciddi anlamda boşaltmam gerekiyor. Ama şuan bunu boşvermeyi ve duş almayı daha fazla tercih ediyorum. Küveti boşaalttıktan sonra sonunda sıcak suyla bir duş alarak banyodan uzaklaşmayı başardım.
Üstüme, elime ilk geçen rahat birşeyleri giydikten sonra mutfağa inip kendime bir tost yaptım. Kahvaltı faslını da bitirdikten sonra garaja indim ve arabamı da alarak işe doğru yola çıktım.
Arabamı parkettikten sonra yakındakı bir büfeden gazete aldım. Ardından manşeti görmemle birlikte zaten bok gibi olan moralim daha da bozuldu ve yetmezmiş gibi sinirlerim de tepeme çıktı. Bu sinirle gördüğüm ilk çöpe gazeteyi atarak; aynı zamanda da habere saydırarak SM'e doğru yürümeye başladım.
"Sabah sabah bu ne kağıt israfı?" sesiyle arkama döndüm. Jongin'den başka kim olabilirdi ki zaten?
"Şimdi de başımıza çevreci mi kesildin?"
"Kalbimi kırıyorsun ama. Ben her zaman ağaçlara saygı gösteririm ki!"
"Ya,tabi kesin öyledir."
"Sen bu sabah gene mi tersinden kalktın?"
"Kabus"
Jongin neyi kastettiğimi anlamış olacak ki, bir anda bana sarıldı.
Tabi bu arada birinin bizi izlediğinin fakında değildik.
~ 4 Saat Sonra ~
Sonunda yemek molası...
Sabahtan beri koşturup duruyorum. Bir dans stüdyosuna,bir toplantı salonuna,bir şarkı odasına...Bir aşağı bir yukarı derken tüm SM binasını dolaştım.Ama artık bir saat da olsa özgürüm.
Hemen çatı katına yöneldim.Çünkü biliyorum bekliyor.Sabahtan beri durmadan ne zaman geleceğimi sorup duruyor.Herhalde yakında kolumdan tutup zorla götürecek.Herkesin ortasında bunu yapmasına izin veremem.Çünkü saklanmak zorundayız.Meraklı gözlerin hedefi olmayı istemiyoruz.Meraklı ve soran gözler...
Ve işte çatı katındayım.Gizli köşemizde...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stuck In Reality
FanfictionYoo Minah'nın hayatı mükemmeldi. Ta ki menajeri ona o haberi verene kadar... Ve şimdi hakkında ona ezberletilenler dışında hiç bir şey bilmediği, durmadan kavga ettiği ve hiç ama hiç sevmediği biriyle hayatını devam ettirmesi gerekiyordu.Ve bu kişi...