-1796-
Sabaha geleceğini söylemişti. İnsanın tepesinde bir güneş olmayınca zaman kavramı gerçekten yok oluyor.
Düşünmek için bir hayli zamanım olmuştu. Başta düşünmek biraz zordu. Aklımda sürekli Matthews vardı. Matthews ha. Tanıdığım en güçlü adam Neon piçleri tarafından bir paçavra gibi paramparça edilmişti.
Neden bunu yapan adamlara katılacakmışım ki.
Sonra kafama dank etti. O gücün bir kısmı nedem benim olmasındı.
Kapının açılma sesini duydum. Göremiyordum çünkü adam dün gitmeden önce yanımdaki terminalden birşeyler yapmış ve beynim dışındaki herşeyi kapatmıştı. Aç kapa düğmesi gibi. Neon teknolojisi gerçekten korkutucu.
En azından hala duyabiliyordum.
"Günaydın prenses."
Klavyenin tıkırtısından sonra gözlerimi açtım.
"Günaydın."
"Kararını verdin mi?"
"Evet. Sence de o robot zırhlar gözlerime uymaz mı?"
Gülümsedi. "Peki o zaman."
Klavyeyle biraz daha ilgilendi. "Önce seni o deney tüpünden çıkarmamız lazım."
-Arc-
Şovalye olmayı seçmesiyle ne kadar rahatladığımı anlatamam.
Proje deneği olsaydı muhtemelen iki üç hafta laboratuvarda sabahlamam gerekecekti. Zorlanmış evrim sadece evrimi değil bununla uğraşan görevliyi de zorluyordu. 7/24 tam gözetim.
Kabus.
15 dakika sonra tank boşaltılmaya hazırdı. Komutu yazıp enter tuşuna bastım.
-Açıl
Tankın içindeki sıvı yavaşça boşalmaya başladı. İçinde yaşanmaya müsait, besin ve oksijen içeriği yüksek yaşam destekli sıvı. Klişe. As always.
Su tamamen boşaldıktan sonra tüpün kapağı o tanıdık hidrolik sesiyle açıldı. Kızı omuzlarından kavrayıp dışarı çıkarttım.
Zaten acınacak derecedeki zayıf kız kollarının eksikliğinden dolayı perişan gözüküyordu.
"Beni duyuyor musun?"
Çatlak bir sesle evet dedi.
"Bir saniye."
Odadan çıktım ve koridordaki ihtiyaç dolabından birer tane vücut havlusu ve hasta önlüğüyle döndüm.
10 dakika sonra kızla beraber kliniğe vardık. Kağıt işleri.
Kıza masanın önündeki sandalyeyi işaret ettim. "Bir takım soruları cevaplaman lazım. Anlarsın ya, resmi şeyler."
Başını salladı ama pek anlamışa benzemiyordu. Güldüm. Resmiyet kalkalı yüzyıllar olmuştu.
"Peki. Eski isminle mi devam etmeyi tercih edersin yeni bir isim almayı mı?"
"Devam etmek istiyorum."
"Tamam. Standart prosedürler gereği burada çalışan herkese uygulanan bazı işlemler var. Genetik. Daha uzun yaşamanı ve insan standartlarının üstünde fiziksel ve zihinsel kabiliyetlere sahip olmanı sağlıyor." Gözlerine baktım. "Bu işlemlerin üzerinde uygulanmasına izin veriyor musun?"
Başıyla onayladı.
"Protez işlemi?"
"Evet."
"Tamamdır. Şimdi seni bir an önce laboratuvara bırakmalıyım. "
Klinikten beraber çıktık. Laboratuvardaki görevlilere de elden teslim edene kadar yanından ayrılmadım. Nedense içimden pek durumla dalga geçmek gelmemişti.
---
Ofisin kapısında Peters'ı gördüm.
"Nerelerdeydin Arc? Saat sekize çeyrek var."
"1796'yı laboratuvara bıraktım. Sonra da protezlerin siparişini verdim."
Tombul yanaklarını gererek gülümsedi. "Güzel. Senin için başka bir dos-"
Lafı ağzına tıktım. "Bana bebek bakmamı emrettiğini hatırlıyorum Peters." Sırıttım. "Şu an da elimde iki adet bebek var."
Bunu beklemiyordu. Somurtarak kapımdan uzaklaştı.
İçeri girdim.
"Claire, önümüzdeki 2 gün yoğun geçecek."
-2 buçuk gün sonra-
Son 2 gün gerçekten yoğun geçmişti. Bütün o protez hazırlıkları felan.
Jessica Sanders'ın gözü tam bir kabustu. Bir yığı bürokratik sorun ve Prometheus tipi proteze uygun göz soketi reformasyonu operasyonu. Kızın göz soketini tamamen boşaltıp temizlemem, protezin bağlanacağı girişi implant etmem ve bunu yaparken kafatasını bol bol delmem artı elde hazır protez bulunmadığı için sıfırdan protez imal etmem gerekmişti. Pek kozmetik de olmamıştı. Normalde insan gözünden farklı görünmemesi lazımdı. Halbuki benim elimdekinin akı metalik, irisi de altın renkteydi. Goldeneye.
1796 o kadar zor değildi. Sonuçta uzuv implantları gayet matkapla duvara bir şey monte etmeye benzer. Deliği del, dübeli sok, delikleri denk getir, vidala. Göz implantı yaparken göz soketini tamamen reforme etmek gerekiyordu. Ufacık bir alanda yığınla yapay kas, hepsine ayrı ayrı sinir. Uzuvlar çok daha basitti.
Şasiyi kemiklere sabitle, sinirleri bağlantı noktasına bağla.
İki çift set de kol sipariş etmiştim. Brachia Mk-VII ve Anubis FXC. Brachia en temel modeldi. İnsan kolunun birebir aynı, anatomik ve kozmetik olarak. Tabii damarlar yerine güç kabloları, kaslar yerine yapay kaslar,kemikler yerine de karbonfiber yapay kemikler. Anubis ise çok daha güçlü ve sağlam, askeri bir model. Alaşım kemikler, endüstriyel güçte kaslar ve sağlam bir dış koruma.
Bu ameliyatlara birer tane sinir kontrol çıkışı açılma operasyonu da tuz biber olmuştu. Matrix'teki ense girişine gayet benzer bir teknoloji ama bizimkisi sol 6. ve 7. kaburgaların arasında omurgaya yakın bir yerde. Standart prosedüre dahil bir işlem. Tam olarak ne halta yaradığını sonra anlatırım.
---
Ameliyattan çıkınca odama gittim. 2 gecedir hiç uyumamış, protez şeysileriyle uğraşmıştım.
Saat gece ikiyi gösteriyordu. Sabah sekize kurdum ve kendimi yatağa attım. Kızlar yarın saat sabah ona kadar tamamen iyileşmiş ve ayağa kalkabilir durumda olurlardı.
Teknoloji gerçekten büyük nimetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proje E.D.E.N. [Son]
Science FictionGelecek. Heh, eskiden gelecekle ilgili ütopik fanteziler kurardım; barış, dostluk, kardeşlik... Şu an bu tarz iyimser zırvalar çok saçma geliyor. 2200 yılında gayet gerilmiş olan diplomatik ilişkiler bir anda koptu. Nükleer savaş. İnsanlığın yüzde...