Merhaba. Ben Jessica Sanders. Bu kağıt da komutanım J.W. Arcstein'ın benden istediği otobiyografi.
Aman be. Ne halin varsa gör mal adam kafama göre yazıyorum. Ne lüzmu varsa sanki.
2018'de Londra'da doğdum. Annemi tam hatırlayamıyorum. Ben ufakken bir şekilde kaybolmuş. Babam ise içkici ayyaşın tekiydi. O da ben altı yaşındayken eşek cennetini boyladı.
Büyük bir şehirde altı yaşındaki kimsesiz küçük bir kızsanız yaşayabilmek için genelde yapılabilecek üç şey olur. Vücudunu pazarlamak, yetimhaneye girmek veya sokaklarla dans etmek. İkincisi ilkinin biraz değişik versiyonu olduğu için üçüncüsü daha mantıklı gelmişti bana.
Sokaklar.
Sokak çocuğu olmayan sokak çocuğunun halinden anlamaz, ama yine de kalemim döndüğünce yazıyorum. Sokaklar ufak çocuklar için değildir. Hiç dostunuz yoktur ve gözünüzün alabildiği her şey düşmanınızdır. Bayat bir ekmek parçası için kedilerle kavga edersiniz, kışın donmamak için dolu çöp tenekesinin içinde uyursunuz. Ve hiç ama hiçkimse ağlayan sesinizi duymaz.
İki sene boyunca sokaklarda yaşadım. Sonra şans eseri zengin bir aile tarafından himaye altına alındım.
Neden bilmiyorum. Sonuçta pasaklı vahşi bir çocuktum, kim beni isteyebilirdi ki.
Neyse. Konu dağılmadan devam.
Kadın savcı, baba büyük bir şirkette hissedar. Bi de benden bir yaş küçük bir çocukları da vardı. Alice Sanders.
Uzatmaya gerek yok. Halimden gayet de memnundum. Adam ve karısı her ne kadar yabancı olsam da beni de öz kızları gibi sevdiler. Alice de yine her ne kadar yabancı olsam da beni öz ablası gibi gördü. Fırfırlı pembe elbiselerle ve çilekli parfüm kokusuyla geçen mutlu günler.
Ta ki on dört yaşıma dek.
Buraları kısa kesiyorum çünkü uzun uzun yazarsam gayet zorlanacağımı hissediyorum.
Özetle aile maddi sebeplerden dolayı bir anda ortadan kayboldu.
Ben de kaçarak canımı zor kurtarabildim. Korkak derseniz darılmam. Ama kaçmasaydım şu an bu satırları yazıyor olamazdım ha?
Konu çok dağılıyor ya. Neyse.
Kaçmıştım ama ailemi yok eden oluşuma karşı kin güdüyordum. İntikam yeminleri felan. Ve bu intikam şeysini halledebilmek için gidebileceğim tek yer vardı.
Yeraltı.
Hayır bodrum kattan veya metrodan bahsetmiyorum. Tabi ki bahsetmiyorum be.
Yer altına bir şekilde girdim ve kendi başıma hem birşeyler öğrenmeye, hem de paralı askerlik ve süikast işleri yaparak ekmek paramı çıkarmaya başladım. Ve şaşırtıcı derecede iyiydim de. Doğuştan yetenek mi dersiniz başka bir şey mi bilmiyorum.
Altı senem de böyle geçti.
Aslında gayet inişlerim ve çıkışlarım var ama bana verilen alan bir sayfa. O yüzden herşey gayet özet.
Konu topluyorum.
Altı sene sonra işte bu bana kötülük yapan adamların hepsinin canına okudum ve intikamımı aldım.
Sonrası gelmedi ama.
Amaçsız kalmıştım.
Öncesinde intikamımı alınca herşey düzelir gibi geliyordu. Ama olay bitince öyle olmadığını anladım. Hiçbir amacım yoktu. Hiç. Öylesine yaşamaya ve makine gibi para karşılığı can almaya devam ettim.
Yine başta böyle yaşayabileceğime inanıyordum. Ama yine sonradan yanıldığımı anladım.
Amaçsızdım. Amacım yoktu. Adam öldürmek için, silah kullanmak için, tekme atmak için, koşmak için, yürümek için, bakmak için, görmek için, duymak için, nefes almak için ve yaşamak için amacım yoktu. Ve her geçen gün zoruma gidiyordu.
Yirmi ikinci yaş günüm ölmeyi planladığım gündü. Son cinayetimi de işleyip kariyerimi ve hayatımı zirvede sonlandıracaktım.
Ama yapamadım.
Tetiği çekemedim.
Ertesi sabah gelen teklif ise amacım oldu.
E.D.E.N.
Bilim kurgu klişesi tarzında buzluğa girip sıfırlanmış bir dünyada her şeye yeniden başlamak. Yeni bir hayat, yeni dostlar. Bir amaç.
Düşünmeden kabul ettim tabi. Sonuç olarak da burdayım.
- Jessica Sandra Sanders
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proje E.D.E.N. [Son]
Science FictionGelecek. Heh, eskiden gelecekle ilgili ütopik fanteziler kurardım; barış, dostluk, kardeşlik... Şu an bu tarz iyimser zırvalar çok saçma geliyor. 2200 yılında gayet gerilmiş olan diplomatik ilişkiler bir anda koptu. Nükleer savaş. İnsanlığın yüzde...