-Jessica Sanders-
Saat altıya çeyrek vardı. On dakikada bir saatlik yolu koşmuştuk. Claire direk kliniğe gitmişti. Bizden de Doktor Victoria Stone'u bulup kliniğine getirmemizi söylemişti.
Yemekhanede olma olasılığı gayet yüksekti. Biz de ilk oraya baktık.
Ve aradığımızı bulduk. Cehennemi kalabalığın biraz dışındaki bir masada yemek yiyordu. Göz sağolsun insanları direk tanıyabiliyordum.
Diğer ikisine kapıda beklemelerini söyledim ve kadının bulunduğu masaya gittim. "Doktor Victoria Stone?"
"Evet benim?"
"Efendim, Bay Arcstein az önce kötülendi. Acil durum. Sizi istiyor."
"Nesi var?" Masada oturan şişmanca bir adam sordu.
"Bilmiyorum. Bir anda başını tutarak yere kapaklandı." Niye açıklıyordum ki?
Kadın direk ayağa kalktı. "O zaman Jimmy'yi bekletmeyelim."
"Bence de." Kadını kucağıma alıp dışarı koştum.
"Dur- Sen ne-"
"Böylesi daha hızlı efendim." Onun üstünde zırh yoktu. Benim üstümde vardı. Saatte 50 km hızla kliniğe doğru koştuk.
-Victoria-
Kadının kollarında geçen ufak bir koşudan sonra kliniğime vardık. James ve Claire da benim pozisyonumda bekliyorlardı.
"İndir beni asker." Kadının kollarından atladım ve kapının kilidini açtım.
"Claire, buraya yatır tatlım." Kız adamı gösterdiğim sedyenin üzerine yatırdı. Ben de çekmecemden herifin derdinin devasını çıkardım. Açık sarı, sidik gibi görünen bir sıvıyla dolu bir şırınga. Migren vesair baş ağrıları için.
Adamı ters çevirip kaba etine şırıngayı sapladım. Yüksek sesle inledi.
"Önce sterilize etmen gerekmiyor mu?" Sol kolumun altındaki ufak tefek sinir bozucu tip konuştu. Peters'ın sağa sola yamamaya çalıştığı problem çocuk. Görünüşe bakılırsa başarmıştı da.
"Ne o? 6 senelik tıp fakültesini alkollü bezden mi bitirdin?" Enjektörün içindeki sıvıyı enjekte ettim. "Burada patron benim."
İğneyi çektim ve kenardaki ufak çöp kutusuna attım. Adam yaşayacaktı.
"Claire, sen William'la beraber kal. Geri kalanlar benimle gelin." Kızların ardından odadan çıktım ve bir sigara yaktım. Sarma. Tütün uyduruktu ama bunu bulduğuma şükrediyordum.
"Nesi var?" Kolsuz kız konuştu. Gerçi protezleri güzeldi ama neticede kol değillerdi. Bu kadar uzun süre de hayatta kalabilmesine şaşırmıştım.
"Jim'in özel durumu var."
"Ne bu özel durum?"
Sigaradan derin bir nefes çekip havaya üfledim. "Gerçekten bilmek istiyor musun?"
"Hı hı." Başını salladı.
"Peki. Önce bilmediğini varsayarak zeka ölçütlerini anlatmam lazım. IQ denilen bir zeka ölçüt sistemi var. Sıfırdan başlar, devam eder. Normal bir insanda bu 100-120 arasıdır. 120-150 arası yüksek zeka, 150'den sonrası da dahi sınıfına girer. Buraya kadar tamam mı?"
"Tamam."
Sigaradan bir nefes daha aldıktan sonra devam ettim. "Peki sence bu mekandaki bütün bilimsel ve teknik personelin zeka ortalaması kaç olabilir?"
"Hmm... 200?"
"Yaklaştın. 202. Peki Arcstein'ınki kaç olabilir?"
"300?"
Güldüm. Benimki 312'ydi. "Yanından bile geçemedin. Buraya geldiğinde 643'tü." Duraklayıp sigaramdan bir nefes daha aldım ve hayretlerine bakarak biraz eğlendim. "4 ay önce yapılan testlerde de skoru tam 812."
Beni kucaklayan romantik sordu. "Yetişkin insanlarda zeka gelişimi durmaz mı?"
"Hayır, durmaz. Sadece çok yavaşlar." Sigarayı yere atıp ayakkabının ucuyla ezdim. "William'ın sorunu da bu işte. Zeka ilerlemesi yeterince yavaş değil."
"Ölecek mi?" Velet öttü. Güldüm. Onu öldürmek için bundan çok daha fazlası gerekirdi.
"Hayır, bu durumun ona bu ağrılardan başka hiçbir yan etkisi yok. Baş ağrılarının sebebi de belirsiz. Ama ağrı kesiciler işe yarıyor, o yüzden pek de dert değil."
Tatmin olmuşa benziyorlardı. Bir tane daha sigara çıkartıp yaktım. Tütün at tezeğine benziyordu. Bir parça kaliteli tütün için sol böbreğimi dahi verebilirdim. Hoş, sonra da daha iyisini taktırırdım. Herkes mutlu olurdu.
Kızlara döndüm. "Will ile çalışmak nasıl bir duygu?"
Ufak olan cevap verdi. "Çok sinir bozucu. Herif pisliğin teki."
"Herif pislik olabilir ama sen de bulunmaz hint kumaşı değilsin." Kolsuz kız. Ne güzel çemkiriyordu.
"Ne dedin sen?"
Romantik olan aralarına girdi. "Kavganın sırası değil."
Patlamış mısır da olsaydı süper olurdu. Saate baktım. Kendine gelmiş olmalıydı.
Kızlara sesimi yükselttim. "Hastane kanadındayız kızlar, sessiz." Yeterse yeterdi.
Hepsi sustu. En azından laftan anlıyorlardı.
"Pekala, sizi sevdim. Eğer kadın ihtiyacı şeyler lazım olursa direk bana gelin, elimden geleni yaparım. Ne olursa." İyi tütün bulmak hariç. "Hadi. Bay Arcstein'ı daha fazla bekletmeyelim."
Kapıyı açtım ve içeri girdik.
"Elin çok ağır Vicky, daha önce söylemiş miydim?" Sırıtıyordu. Biraz dağılmış gibiydi ama iyiydi.
"İlk değil, son da olmayacak." Göz kırptım.
"Eee ne yapıyoruz?"
"Sen burda kalıyorsun, ekibinin geri kalanı odalarına gidiyor." Claire bulutlanmıştı. "Claire hariç tabi, o sana bakıp sabaha kadar 'Hadi Victoria'nın eşyalarına zarar verelim' partisi düzenlemediğine emin olacak." Anahtarı kızcağıza uzattım. "İyi akşamlar, hanımlar ve pislik."
Odadan çıkarken herkes gülüyordu.
-Arc-
Gülmeleri bittikten sonra kızlara baktım. "Açsınız. Claire, kızları yemekhaneye götür, sonra da iki kişilik yemek kapıp geri dön."
"Ama-"
"Bu bir emirdir, asker."
"Emredersiniz komutanım."
Kızlar odadan çıkıp beni kendimle yalnız bıraktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proje E.D.E.N. [Son]
Science FictionGelecek. Heh, eskiden gelecekle ilgili ütopik fanteziler kurardım; barış, dostluk, kardeşlik... Şu an bu tarz iyimser zırvalar çok saçma geliyor. 2200 yılında gayet gerilmiş olan diplomatik ilişkiler bir anda koptu. Nükleer savaş. İnsanlığın yüzde...