Burnuma dokunulmasıyla huysuzca mırıldanarak gözlerimi araladım. Okulun önündeydik , evden çıkıp arabaya bindiğim an uyumuştum. Gözümün önüne simit uzatıldığında emniyet kemerimi açıp Demir'e doğru yan döndüm. Elindeki simiti alırken uykulu sesimle konuştum "bu saatte nasıl yemek yiyeceğiz"
"Bunu sen mi söylüyorsun? " Güldüm, "Uyumasaydın daha güzel bir kahvaltıya gidebilirdik" omuz silktim. Birlikte yedikten sonra ne yediğinin bir önemi olmazdı. Simitten bır ısırık aldığımda arasındaki kaşar uzadı. Gözlerim aralanırken bir anda tüm uykum gitti . Ağzımdaki simiti umursamadan beğeniyle konuştum "bu simiti nerden aldın? Muhteşem" birşey demeden ikimizin arasına giren araba zımbırtısı üzerinde duran karton kutuyu işaret etti. Gülümseyerek karton kutuya bakarken "lütfen onun kahve olduğunu söyle"
"Hayır çay" somurttum , çay sevdiği kadar insan sevse mutlu mesut yaşardı. Onu umursamayıp simitmi yemeye koyuldum.
Önüme poğaça ittiğinde elıp büyük bir ısırık aldım. Arasının zeytin dolu olduğunu görünce gözlerim aralandı. Zeytinli poğaçanın içinde zeytin vardı! "ilk defa zeytinli poğaçanın içinde zeytin görüyorum" bana doğru eğilip baş parmağıyla dudak kenarımı sildiğinde kalbim heyecanla ve utançla çarptı. "Zeytinli poğaçanın içinde peynir mi bekliyordun?"
"Öyle değil, genelde içine bir tane zeytin koyarlar " elimdeki yarım poğaçanın iç kısmını görmesi için ona uzattım . "Baksana içi zeytin dolu" uzattığım poğaçayı ısırıp çayını yudumladığında şaşkınca kaldı elim orada. Elimi bana doğru ittiğinde "sabah sabah bile çenesiz olabiliyorsun" somurtup poğaçaya odaklandım. Artık onunla konuşmayacaktım.
"Şu simiti de yemek istiyorum" simiti bana uzattığında alıp yemeye başladım. "Midenin dili olsa sana milyon tane küfür ederdi. Üçüncü simiti yiyorsun ve bir de poğaça yedin"
Azımdaki simiti yuttuğumda huysuzca konuştum "lokmalarımı mı sayıyorsun?"
"Bu mümkün mü sence?" Gülme isteğimi bastırıp daha çok somurttum.
Arabadan inip okul bahçesine girdiğimizde etrafa bakındım. Eski okuluma hiç benzemiyordu. Bahçede çok insan yoktu olanlar da bize odaklanmıştı. Binaya girdiğimizde Demirin işaretleriyle ilerliyordum. O daha önce kayıt yaptırmak için gelmişti benim ise ilk gelişimdi. "Sence de eski okulumuz daha güzel değil miydi?" Bana döndüp yerinde durduve etrafına bakındı. "Yapı olarak soruyorsan evet"
"Sence buraya alışabilir miyiz?" İşaret ve orta parmağını dudaklarımın kenarına bırakıp , dudaklarımı çekiştirdi. "Somurtmaktan vazgeç" birşey demedim, tekrar yürümeye başladık.
Demir kapıyı tıklatıp cevap gelmesini beklemeden açtı ve girdik. Müdürün kadın olmasına şaşırmıştım. Eski okuldaki müdürü çok severdim adaletliydi. Burdaki müdürün kadın olması ön yargılarımı yıkmıştı. 'Güçlü kadınlar' diye geçirdim içimden. Her işi başarabilirdik yeterki isteyelim. Demir'i işaret etti "Demir Oral" bana döndüğünde ismimi söylememi istediğini anladım. "Fara Özsoy" bilgisayardan birkaç yere tıkladı hemen ardından bize döndü. "Okulumuza hoşgeldiniz çocuklar. Umarım çabucak kaynaşırsınız." Gülümsedim burukça tayfasız bir okul okul olur muydu ki? "Sınıfınıza geçebilirsiniz. Merdivenlerden çıkınca soldan ikinci kapı 12/F." Kibarce teşekkür ettim. Demir kolumu tutup beni çekiştirirken odadan çıktık. Merdivenlerden çıkarken öğrencilerin fısıltılarının bizim için olmadığını ummak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRİ DEĞİŞİM
Ficção Adolescente"Ben siyahsam ve sen beyazsan temizlenen taraf ben olmam ,kirlenen taraf sen olursun" "Neden ben oluyormuşum?" "Çünkü baş belası ,bir beyaz siyaha ne kadar karıştırılırsa karıştırılsın asla tamamen beyaz olmaz , ancak siyah rengi bulandırır beyaz...