Bellamy yanıma gelip oturduğunda dinç hisseden bedenim giderek yorgun düşüyordu. Cory evden çıktığından beri kulaklarım sanki suyun altındaymışım gibi boğuluyordu sanki. Ağlayamıyordum artık ama içimden bir parça koparılmış gibi hissediyordum. Zamana ihtiyacı olduğunu söylemişti ama ne kadardı? Belki bundan sonra beni görmezden gelecekti, ne olacak artık kestiremiyordum.
"Konuşmak ister misin?" dediğinde başımı salladım. "Hayır... Konuşursam eğer kötü olacağım." dedim ve gözyaşlarımı sildim. Ağlamam ve hıçkırığım durmuştu. "Biraz uyumayı dene, eminim daha iyi hissedeceksindir. Er ya da geç barışacaksınız."
"Çok geç olursa diye korkuyorum." dediğimde ayağa kalktı ve sandalyeye attığım ayağımı tuttu. Ben de diğer ayağımı kırarak yatakta kenara geçtim. Uzandığımda Bellamy de bacağımı sarsmadan yanına bıraktı. Dağılmış battaniyeyi çıplak bacaklarımın üzerine örterken gözlerini yüzümden ayırmadı. "Düşünmemeye çalış." başımı salladım. "İyi geceler." Dediğinde arkasını dönecekken dudaklarımı araladım. "Bellamy..." bana döndü. "Efendim?"
"Yanımda uyur musun? Lütfen." dediğimde bacağıma baktı. Ama daha sonra başını hafifçe salladı ve ayakkabılarını ayaklarıyla çıkarttıktan sonra yanıma uzandı. O yüz üstü uzanırken yastığa ikimizin de başını koyabilmesi için kaydırdım. Yüzünü bana döndürüp uzandığında ben de onun gibi uzanmak istedim... ya da en azından yan dönmek. Ama bu bacakla sırtüstü yatmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Onu izlemeye başladığımda gözlerimizi birbirimizden ayırmıyorduk. Loş ışık şu anda ona yukarıdan geldiği için tüm yüz hatlarını değiştirmişti. Çilleri yine öne çıkıyordu. "Uyumayacak mısın?" dediğinde başımı salladım. "Şu anda istemiyorum." dedim onun gibi kısık sesle. "Bana bilmediğim bir şeyler anlat." dedim. Ardından ekledim. "Ama bilgi olmasın, kendinden bahset... hiç bilmediğim bir şey söyle." gülümsedi.
"Ben bile daha kendimi iyi tanımıyorum. Ama o gün neden ormanda olduğumu söyleyebilirim. İlk tanıştığımızdaki..." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "İlgimi çekmeye başladı bile." Güldü. İlk karşılaşmamızdan bahsediyordu. "Annem... çok hastaydı. O zamanlar avcılardan bir çocuk da bir bitkinin ona yardım edebileceğini söyledi ve beni tek başıma oraya yolladı. Tarif ettiği yerde yere düşen yapraklardan başka bir şey yoktu. Benimle alay ettiklerini anladığımda üzülerek kampa dönerken ağlayan bir kız gördüm. O kadar üzgündü ki kendi mutsuzluğum uçup gitti ve ona odaklanmaya başladım." Gülümsedim. "Sonra konuştuk. Sarı saçlarını yaşlardan dolayı yüzüne yapıştığı için küçük elleriyle onları geri çekiyordu. O ben onun adını öğrenebildim ama o benimkini öğrenemedi ve gitti. Daha sonra da pek konuşamadık."
"Bu kadar detayı nasıl hatırlıyorsun?" dedim büyülenmiş bir şekilde. Gözlerime baktı. "Senin hakkında her detayı hatırlıyorum April. O günden sonra hep bir gözüm seni aramıştı. Hep gelip seninle konuşmak istemiştim iyi misin diye ama fırsat bulamamıştım. Aaron'un o gecede karşısına cesaretle çıktığında uzun süre sonra ilk defa görmüştüm seni. Sana da bir şey yapacak diye çok korkmuştum tam karşısındasın diye, ama sen boyun eğmeden ona karşı çıktın. Tasyaların çadırından dönüp yanımıza gelince o kadar büyülenmiştim ki gözlerimi senden çekememiştim. Sabah da yanıma konuşmaya geldiğinde heyecanımı belli etmemek için çok çabaladım. Sonra uzun bir süre yine konuşmadık, zorlamak istemedim. Bir şekilde ileride bir şey olup konuşacağımızı hissettim ve koşmadım. Daha sonra seni şelalenin üzerinde görünce resmi olarak tanışmış olduk. Fakat hiçbir şey yapmak istememiştim önceden. Eğer bir kere konuşacaksak bana yeter diyordum." Karşısında büyülenmiş bir şekilde kaldım.
"Böyle hissettiğini bilmiyordum." yutkundu. "Hep böyleydi... işte benim hakkında bilmediğin, ve benim de kendimden tek emin olduğum şey." derin bir nefes aldım. Kaşlarımı hafifçe çattım sanki bu an gerçek değilmiş gibi. Ben öldüm ve şu anda karanlığa gitmeden görmek istediğim anılarımı görüyordum. Daha olmamış, gelecekteki anılarımı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayna
Fantascienza"Hepiniz burada nüfus azaltımı için bulunuyorsunuz." "Ne yani hepimizi öldürecek misiniz?" dedi sol taraftan bir çocuk. Adam güldü. "Hayır, size yaşamanız için son bir şans veriyoruz. Eğer karşınıza çıkan rakibinizi yenerseniz... yaşarsınız. Yenili...