Diğerlerinin yanına ilerlerken kendimi hasta gibi hissediyordum. Tüm gücüm elimden alınmış gibiydi. Gözlerimin önünde biri öldürülmüştü. Ve bu birle kısıtlı kalmayacaktı. Daha ölecek dokuz kişi vardı. En kötüsü de onlar kim bilmiyordum. Cory veya Bellamy ölecek olursa ne yapacağımı düşünmek bile istemiyordum. Sanırım koşup kendimi aşağıya atardım. Yaşamamın anlamı kalmazdı. Belki saçma gelebilir ama benim için doğru buydu.
Grubun yanına vardığımızda az önce bana sarılan kız üzüntülü bir yüzle gülümsedi. Ben de ona başımı sallayarak karşılık verdim. Herkesten uzaklaşıp bir köşeye, yere oturduk. "İyi misin?" dedi Bellamy yeniden yerden gözlerini bana çevirirken. Fiziksel olarak sorduğunu biliyordum. Zihinsel pek iyi hissetmediğimi biliyordu zaten. Başımı salladım. "İyiyim."
"Daha dokuz kişi öldürülecek. Bu duruma alışmamız lazım. Soğukkanlı olmak en iyisi." dedi Cory. İkimiz de onayladık. Hatta Cory'den böyle, olumlu hissettirecek sözler duymak zordu. Hayatın hep karamsar tarafını öne alırdı. "Sakın yarışı bırakmayın. Benim olduğum tarafa geçerseniz direği sağ elinizle yukarıdan, sol elinizle de aşağıdan tutun. Ben tek elle tutunca kaydı biraz. Kendinizi sağlama alın." Başlarını salladılar.
"İyi olduğuna eminsin değil mi April? Yüzünde renk yok." dedi Cory bana doğru eğilirken. "Harika değilim. Bu durumu halledip hepimiz daha iyi olana kadar, en iyisi bu. Enerjinizi sakın alçaltmayın. Aşağı bakmamaya da özen gösterin." dedim ellerimle oynarken. Gözlerim kimseye bakamıyordu, bakışlarımı kaldıracak gücüm kalmamıştı.
Boş alana döndüğümde o görevli iki kadının paspaslarla yerdeki kanları temizlediğini gördüm. O metal koku sanki bir rüzgarla esti ve burnuma dokundu. Burnumun sızladığını hissederken önüme geri döndüm hızla. Acaba gözlerimi kapatsam, bir dahaki açtığımda her şey eskisine döner miydi? Dün geceye...
"Ben biraz ayağa kalkacağım. Oturdukça her yerimin ağrıdığını hissediyorum." dedim ve bir çırpıda ayağa kalktım. Kalktığımda gözümün kararmasıyla beraber tam sendeleyecekken Bellamy bileklerimden tuttu. Birkaç saniye ellerimi yüzüme götürdüm ve gözlerimdeki karanlığın geçmesi için bekledim.
Daha iyi hissettiğimde başımı kaldırarak ona baktım. İyi olduğumu belli edercesine başımı salladım. Ardından arkama döndüğümde ayakta öylece kalmış, üzgün Cory'i gördüm. Bir yere odaklanmış bakıyordu. Zorla yutkunduğunda kaşlarımı çattım. Ben de baktığı yere baktığımda Tasya'yı ağlarken gördüm. Tabii ya, az önce gözleri önünde kuzeni katledilmişti. "Ben gidip bir bakayım ona, iyi görünmüyor." dedi ve omzuma dokunduktan sonra yanımızdan ayrıldı.
Ben Bellamy'le karşı karşıya kalırken gözlerine bakmaya korktum. "Teşekkür ederim. Görmemem en iyisiydi." dudaklarını bastırarak gülümsedi ve elini yüzüme doğru getirdi. Alnıma yapışmış saçımı aldı ve düzeltti. "Bugün er ya da geç bitecek. İyi ya da kötü. Ama sen yaşayacaksın."
"Siz olmayacaksanız eğer... istemiyorum." dudaklarını bastırırken dişlerini sıkmasıyla çene kemiği ortaya çıktı. Ona baktım sakince. Sustuk kaldık biraz öyle. Saçımı kulağımın arkasına koyduğu, elini yanağıma getirdi tekrar ve çekmedi. Göz gözeydik. Tüm dünya silinmişti. Uzun kirpikleriyle bana nazikçe bakıyordu. İşte bu... Hep yaşayacağım şey buyken şu an ne haldeydik de buraya gelmiştik? Bir suçumuz yoktu, hayata geldiğimiz için bizi ölümle cezalandırıyorlardı.
"Söz ver bana." dedim bir anda. Odaklandığı gözlerinden tekrar içime baktı. "Yaşamak için elinden gelen her şeyi yapacaksın... Seni kaybetmek istemiyorum." Sesim titremişti sonlara doğru. O, bu dediklerimden bir anlam çıkarmaya çalışırmış gibi baktı. Ama ben ciddiliğimi korudum ve dik durdum karşısında. "Söz." Bir saniye duraksadıktan sonra başını salladı. "Söz veriyorum." Ben de başımı salladım dudaklarımı bastırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayna
Science Fiction"Hepiniz burada nüfus azaltımı için bulunuyorsunuz." "Ne yani hepimizi öldürecek misiniz?" dedi sol taraftan bir çocuk. Adam güldü. "Hayır, size yaşamanız için son bir şans veriyoruz. Eğer karşınıza çıkan rakibinizi yenerseniz... yaşarsınız. Yenili...