Acı

18 1 0
                                    

Yanağını hafifçe tokatlarken uyanması için dua ediyordum. Gözlerini korkarak araladığında da kendi yansımamı gördüm gözlerinde. Ardından derin bir nefes aldım uyandığı için. Uyumaması gerekiyordu. Her şey düzelecekti. Bana korkmuş gözlerle bakıyordu, fakat ardından benim olduğumu anlayınca mimiklerini gevşetti. Rahatlayarak gülümsedim yüzünü tutarak. Birbirimize ters bir şekilde bakıyorduk. "Uyuma tamam mı? Geldik. Lütfen biraz daha dayan." dediğimde gözlerini yukarıya çevirdi, ağaçlara.

Ağaçların arasında bir şey görmüş gibi bakıyordu, kaşları çatıktı. İlk başta yaprakların arasındaki kuşları izlediğini düşünsem de ondan daha hızlı hareket eden bir şeyi izliyordu sanki. Sakin bakışlarını sürdürdü bir süre. Fakat ardından kaşlarını çattı ve korkmaya başladı. İçimi korku kaplarken Benjamin'in koluna dokundum. "Hızlı olmamız lazım, halüsinasyon görmeye başladı." dediğimde önümüzde duran adam bizi dinledikten sonra başını sallayıp daha hızlı ilerlemeye başladı. Biz de onu takip ederken saatlerdir o bitmeyen yolu takip ettik.

Eve vardığımızda modernliği afallasamda daha önemli şeyler olduğunu hatırlayıp içeri giren kadınların arkasından ilerledim. Benim arkamdan Benjamin ilerlerken sanki ayaklarımın yere yapıştığını hissettim içerisinin düzeni karşısında. İçerisi evin dışına göre daha karamsardı. Her yer koyu kahverengi tahtalarda kaplanmıştı ve raflarla dolu duvarlarının hepsinde kavanoz vardı. Her türden bitki vardı içlerinde.

Başımı endişeyle kaldırırken Benjamin, kucağındaki hala kanamaya devam eden yarası ile April'i içeriye soktu. Bir yere çarpmamamaya özen gösteriyordu ama kolları yorulduğu için onu daha da sıkarken kayıyordu. Yardım etmek için kendime sinyaller göndersem de vücudum bir tür şoka girmişti. Tek yapabildiğim orada onları izleyip dolan gözlerimi engellemekti.

"Gelin, buraya koyun." dedi kızıl saçlı kadın masa gibi görünen mobilyanın üzerindekileri hızla ittirirken. O da tıpkı duvar gibi koyu kahverengi tahtadan oluşuyordu. Benjamin onu masaya yaklaştırırken kalbimin boynumda atışını dışarıdan duyabiliyordum. "Yavaşça bırak." dedi kahverengi saçlı kadın.

Cory ve Tasya da kapıya gelip onlara bakmaya başlarken Cory berbat görünüyordu. Sanki hem ağlayacakmış hem de hastaymış gibi. "Cory çıksın... Kan görmeye dayanamaz." dedi April Benjamin'e bakıp. Başını sallarken arkasını döndü ve kapıya ilerledi. "April-" Diye bağırırken ben de Cory'e ilerledim ve kolundan tutup dışarı çıkardım. "April- Bırak beni." diyerek kolumu savurunca ellerimi yukarı kaldırdım.

Bahçedeki sandalyelerde oturan diğerleri de ayaklanmıştı bizim geldiğimizi görünce. "Cory, sakin ol. Orada durup bayılarak April'a yardım edebileceğini mi sanıyorsun?" dedim sertçe. Gözleri dolmuştu. Benimkiler ise silinmişti, şimdi desteğe ihtiyacı olan ben değildim. "Onu görmem gerek." diyerek bir adım attığında Benjamin önüne geçti ve durmasını sağladı. "Hey, sakin ol. Görmeni istemeyen April'dı. Şimdi sözünü dinle ve otur. Onların işi bitince görmeye girersin."

Sertçe nefes alıp verirken kendisini bir anda bir adım geri attı ve omuzlarını indirdi. "Lütfen ona bir şey olmasın." dedi kendisini salarken. Ağlamıyordu ama berbat haldeydi. Tasya onu bir anda kendine çekilip sarılırken sardı kollarıyla onu. Gözlerimi yukarıya çevirdim ve ağaçlara baktım sakinleşmek için. Cory ağlamaya başlarken sesi beni daha da berbat hissettiriyordu.

Hemen yanlarıma yaklaştım ve omzuna dokundum. "Onu kurtaracaklar tamam mı? Hiçbir şey olmayacak. Söz veriyorum." dedim omzunu sıkarak. Ona dokunup destek veriyormuş gibiydim ama aslında kendimeydi o desteğim. "Ben şimdi gidip bakacağım tamam mı? İyice sakinleş. April kimseyi ağlarken görmek istemez." dediğimde Tasya'dan ayrıldı ve yaşlarını sildi. Başını salladı ardından bana bakarak. "Ona bir şey olmasına izin verme." dedi boğuk sesiyle. Başımı salladım. "Asla." dediğim anda hızla arkamı döndüm ve adımlarımı içeriye yönlendirdim. Ne manzarası göreceğimi bilmiyordum ama hepsine hazırlıklı olmalıydım.

AynaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin