-İyi okumalar.
Yiğit
"Seni, anlatabilmek seni,
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.Ard arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana, bir bu yana...Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara, akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni.
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...Ahmed Arif
Cehennem diye adlandırılan yeri, dört bir yanı ateş ile çevrili, aklın hayalin sığmayacağı kadar sıcak ve her şeyi kül edecek kadar yakıcı bilinmez bir diyar olarak duymuştuk. Orada işlenen suçlara göre uygulanan azaplar olduğunu da duymuştuk. Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlıştı kimse bilmiyordu. Sadece dini boyutu kişiden kişiye değişiyordu. İnsanlar fikir ayrılıklarına girerek istedikleri kadar tartışıyorlardı, istedikleri kadar da tartışsınlardı. Beni onların cehennemi ilgilendirmiyordu. Beni benim cehennemim ilgilendiriyordu.
Onun yokluğu benim cehennemimdi. Zira bir hafta üç gün sanki evimde değil de cehennemdeydim. Gül kokusu yoktu ya o yüzden cehennemdi.
Geceleri uyuyamamış, onu düşünmekten kendimi alamamıştım. Bir nebze de olsa onu hissedebilmek için bana verdigi defteri okumuştum. Okumak ne kelime ! Resmen hatmetmiştim.
Yazdığı şiirin dizelerinde yüzen ben, deftere damlayıp mürekkebi dağıtan gözyaşı tanelerinde boğulmuştum. Ardından kurtaracağını biliyormuş gibi yazdığı umutlu cümleler cankurtaranlık yapmış, nefes almamı sağlamıştı. Hele ki babamın ağır sözleri de üzerine eklenmişken.
Isparta'ya geldiğim ilk gün babamın cümlelerinin ağırlığında ezilmiştim ama altında kalmayarak sözümü esirgememiştim.
Babam benim sevdiklerime körü körüne bağlı olduğumu ve ne olursa olsun canım dediğim insanlardan vazgeçmeyeceğimi biliyordu. Bu yüzden beni destekleyen annemin de çabaları sayesinde ekonomik özgürlüğümü kendim sağlamam şartını vererek hakkını helal etmişti.
Bütün mahalle dolayısıyla arkadaşlarım da arkamdan yayılan dedikoduları duymuştu. Onların karşısına çıktığım an linç edilmeyi bekliyordum ama söylenenlere kulak asmayıp benden açıklama beklemişlerdi. Ben de açık açık her şeyi anlatıp ne olursa olsun onu bırakmayacağımı söylemiştim. İki kişi dışında diğerleri niyetimin ne kadar ciddi olduğunu anlamış seslerini çıkarmamışlardı. Yine de olumlu baktıklarını düşünmüyordum. Ama olsun yanımda olmaları benim için yeterdi.
Zamanında arkadaşça değer verdiğim kadın olan Sevgi'den helallik almak için buluştuğumda Mert hakkında ve kendi deyimi ile bizim gibiler hakkında ileri geri konuşunca Allah'a havale edip yanından ayrılmıştım.
Annemden ayrılmak kolay olmamıştı ama Mert'in yanına gideceğim için kendimi teselli ediyordum.
İstanbul'a girdiğimde yüzümden eksik olmayan gülümseme ile tıkanan trafiğe odaklanmıştım. Olabildiğimce erken varmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZUM (GAY)
Teen Fiction[TAMAMLANDI] "Ölümsüzler gitmez ki... Ebediyen yaşar. Sen de ölümsüzsün, sen de sonsuzsun ama tek bir fark var. Sen benim sonsuzumsun." NOT : Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.