33.BÖLÜM

651 67 82
                                    

- İyi okumalar.

'Burnuma gelen tanıdık koku...'

Kitapların bilindik cümlelerinden biri buydu. Bazı karakterler sevdiği kokunun kaynağını bu şekilde tanımlarken bazı karakterler bulunduğu yeri bu şekilde tanımlardı. Bu karakterlerin nerede olduğunu bilmesi için gözlerini açmasına gerek yoktu. Bu yüzden tanımları koku duyusundan ibaret kalıyordu.

Duvarlara sinmiş ilaç kokusuna aşina olan burnum, algıda seçicilik yapıp daha ferah bir koku alıyordu. Nerede olduğumu bilsem de tembellik yapmadan açtığım gözlerimi kokunun kaynağına çevirdim. Üstüme örtülü olan siyah örgü ceketten geliyordu. Ceketi ilk defa görsem de sahibinin kim olduğunu bilincim açılır açılmaz kokusundan ve sıcaklığından anlamıştım. Kokusunu almış ve sıcaklığını hissetmiştim.

Uyuşan bedenimi kımıldatıp birbirine yapışan kaslarımı ayırmaya çalıştım. Ne kadar süre aynı pozisyonda yatmıştım bilmiyordum ama her yerimin tutulmasına sebebiyet verecek kadar uzun olduğunu tahmin edebiliyordum. Her tarafım uyuşmuştu.

Zamanla kaldırabildiğim kolum yatağa geri düştü. Güçsüzlüğüme öfkelenirken huysuzca bağırdım ama sesim mırıltıdan ibaretti. Boğazım kurumuştu. Sesimin çıkması için yumuşatmam gerekiyordu.

"Mert?"

Benimkinin aksine gür çıkan ses ile yumduğum gözlerimi açıp karşımda duran adama baktım.

Parlayan elaları artık parlamıyordu. Belki dolu dolu olduğu için parlıyor olabilirdi ama feri sönmüştü. Göz altlarını minik morluklar gölgelemiş, etrafını ince kırışıklıklar sarmalamıştı. Her zaman dik duran gövdesi öne eğilmiş, geniş duran omuzları usulca aşağı kıvrılmıştı.

Böyle olmasının sebebi bendim ve bunu bilmek canımı acıtıyordu. Her bir uvzum gibi pes eden gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı.

Kendini yatağa, sol yanıma bırakıp ağırlığı ile sarsılan bedenime kollarını geçirdi ve başını boynuma gömdü. Çenemin altında duran uzamış saçlarına burnumu bastırıp ilaç kokusunu baskılayan nane kokusunu içime çektim. 

Ellerimi kullanamadığım için ağzımdan kaçan hıçkırıklara engel olamıyordum. Göğsüme sığınmış sevgilimin saçlarını okşayamıyordum.

Başını göğsümden kaldırıp çenemden boynuma inen damlaları sildi. Kuruyan boğazımı yumuşatmak için üst üste yutkundum. Fark etmiş olacak ki sol tarafımda bulunan konsoldan sürahiyi alıp bardağı su ile doldurdu. Ardından beni belimden kavrayıp nazikçe kendine doğru çekti. Sırtıma yastığı koyup desteklediğinde yarı oturur bir pozisyona geçmiştim.

Elindeki bardağı dudaklarıma götürüp önce kuruyan yüzeye su değdirdi. Dudaklarımın ıslanmayan bir köşesi olmadığına emin olduktan sonra içirmeye başladı. İlk yudumu alırken yutkunmakta zorlanmıştım, boğazım çok ağrımıştı. Ama devamında gelen yudumlar boğazımı yumuşatmaya ve içimdeki ateşi söndürmeye yetmişti.

Bardağı konsola indirdiğinde sudan mıdır, varlığından mıdır bilinmez anında güçlenen kollarımı kaldırıp ıslanmaya devam eden yanaklarını avucumun içine aldım. Ve vakit kaybetmeden güzel pembelerini ıslak dudaklarımla birleştirdim.

Yıllarca yemek yememiş bir insan kadar büyük bir açlıkla savaşırken birbirimizi bulmuş gibiydik, açlığımızı gidermeye çalışıyorduk. Ne ben onun hızına yetişebiliyordum ne o benim. Zira öyle bir amacım da yoktu ama bunun için çabaladıkça güçlendiğimi hissediyordum.

"Özür dilerim."

Nefes nefese kurduğum kelimeler ile sesli bir şekilde dudaklarımızı ayırdı. Alnımı alnına yaslayıp kızarmış gözlerine daha yakından baktım.

SONSUZUM (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin