-İyi okumalar.
Düşünmek ardı arkası kesilmeyen güçlü bir beyin aktivitesiydi ama büyüklerimiz çok düşünmenin iyi bir şey olmadığını söylerlerdi. Haklılardı çünkü her düşünce farklı sokaklara çıkıyor, o farklı sokaklar da farklı yollara çıkıyordu. Yani yeni kentleşmede çıkmaz sokak diye bir yol yoktu. Galiba düşünmekten uyuyamayan insanların delirme sebebi buydu.
Düşünmekten uyuyamayan ben başımı bir yere vurup beynimi zedelememek için ona doğru dönüp huzurlu yüz ifadesini incelemeye başladım.
Bacaklarını kendine doğru çekmiş ellerini kafasının altında birleştirmişti.
Güneş yeni doğmaya başlamıştı ve zebra perdenin aralık olan kısımlarından yüzüne ışık büzmesi vuruyordu.
Yüzünün yarısı aydınlıktayken yarısı karanlıktaydı ve gözünün altındaki minik çukur gölgede kalmıştı.
Günlük hayatta onu tanımayan biri olsaydım çok masum derdim ama masum insan yoktu. Dünyada nesli tükenenler listesine girmeye hak kazanan canlı çeşitlerinden biri de masum insanlar olmalıydı.
Onun aldığı pozisyonun aynısını alıp yastığımı bacaklarımın arasına tıkıştırdım.
Burnum tıkalıydı ve gözlerim yanıyordu.
Ruhum bedenimden ayrılmış da başka bir yolda aval aval geziyor gibiydim. Olur da bir tanıdıkla karşılaşırsam güvenmediğim için yolumu değiştirecek kadar korkak hissediyordum.
Benim için her ilişkinin kökünde güven geliyordu. Artık kimseye güvenemiyor, bu yüzden hep bir başıma kalmak istiyordum. Sanki ben benle kalsam çok güvende olacakmışım gibi... Ama ben sevdiklerime asla ihanet etmezdim. Belki bu yüzden hep ihanete uğrayan kişi bendim.
İlişkide insanlar birbirine sadık kalırsa güven olur, güven olursa da bunun devamlı olması için adımlar atılırdı.
Ablam kısa bir süre sonra bu yola baş koyacaktı. Onun adına mutluydum çünkü bana göre genç olsa da yirmi beş yaşını geçmiş her Türk kızı gibi 'Evde kaldı.' damgası yiyordu.
Sorun olan o gün gelecek ve ben o düğüne gidecektim. Birkaç saat önce yaşadığım olayın daha fazlasını yaşayacaktım. Belki daha büyük bir sinir krizi geçirip şimdiki gibi pişman olacağım daha büyük şeyler yapacaktım.
Annemin ağlayışını, babamın pişmanlık dolu ifadesini , Yiğit'in şefkatli sesini unutmak için bir süreliğine İstanbul'a dönmek iyi olacaktı ama kimseyi bırakmak istemiyordum.
Peki niye Yiğit'i de bırakmak istemiyordum?
Ayağa kalkıp yanına doğru adımladım. Yatağın pikesini bacaklarının arasına almıştı. Uyanır mı uyanmaz mı diye tereddüte girsem de dayanamayıp pikeyi yavaşça çekerek üstünü örttüm.
Parmaklarım benden izinsiz alnına düşen ince telli saçlarına uzandı. Belirli aralıklarla alıp verdiği soluklar varlığının gerçekliğini kanıtlıyordu.
Onu ilk gördüğümde evin mobilyalarını taşıyan abilere yardım ediyordu bu yüzden çok terlemişti. Uzun dalgalı saçları alnına yapıştığı için kafasını geriye atıp gözünün önüne düşen saçını düzeltmişti. Bir abinin sırtına alması gereken iki koliden fazlasını aldığını görünce izin vermeyip sırtından koliyi aldı ve ne ince ne kalın ama fazlasıyla duran dudaklarını yalayarak apartmandan içeri girdi.
Onu farkında olmadan her izleyişimde yeni bir özelliğini keşfetmiştim. Mesela en sevdiği mevsimin İlkbahar olduğunu, ilkbaharı çok sevdiğini duyduğumdan değil gülleri çok sevdiğini gördüğümden biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZUM (GAY)
Teen Fiction[TAMAMLANDI] "Ölümsüzler gitmez ki... Ebediyen yaşar. Sen de ölümsüzsün, sen de sonsuzsun ama tek bir fark var. Sen benim sonsuzumsun." NOT : Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.