-iyi okumalar.
Bir insanı ailesi sevmezse kimse sevmez sanıyordum. Çantamı kucağıma alıp otobüsün yola çıkmasını beklediğim otogarda aklımdan sadece bu geçiyordu. Kimse beni kabul etmeyecek, kimse beni sevmeyecekti ve ben yalnızlığa mahkum yaşamaya çalışacaktım. Belki de kendimi sevememe sebebim bu düşüncelerdendi ve ben düşündükçe yorulmuştum. Kendimi sevmeye çalıştıkça yorulmuştum. Benliğim ile barışmaya çalıştıkça yorulmuştum. Üstelik yorgunluğum sadece ruhsal bir çöküntüden ibaret değildi.
İstanbul'a geldiğim ilk günün gecesi kalacak otel ararken sonrasında iş ararken yorulmuştum. Binbir zorlukla bulduğum işte çalışırken yorulmuştum. Üniversite başlayınca hem iş hem ders derken zorluğum katlanmış ve daha çok yorulmuştum. Tüm bunların yanında yaşadığım psikolojik sorunlar ile baş edemez hale gelmiştim.
Pes ettiğim esnada biriyle karşılaştım. Pes ettiğimi fark ederek elimden tuttu ve 'Gün doğmadan neler doğar.' diyerek bana umudun vazgeçilmemesi gereken büyük bir nimet olduğunu öğretti. Bu sayede beynimde kurduğum önyargılarımı kırdım ve her şeye rağmen sevilebileceğimi hissettim.
Tabii sevilebilmek derken götümün de sevilmesinden bahsetmiyordum.
"Hoaayy maşallah! Sendeki kase de babaannemin porselen takımında yok."
Götümü mıncıran Hasan'ın elini tutup geriye savurdum.
"Yiğit görürse babaannenin porselen takımını gösterir sana."
Ben korkup geri çekilmesini beklerken iki eliyle birlikte girişmeye başladı.
"Tuğçeeee!" "Yettim kuşum."
Bağırışımla beklenmedik hızla odaya dalan Tuğçe sevgilisinin götümdeki parmaklarına baktı.
"Sen... Sen bana bunu nasıl yaparsın ha? Bana ait olan topçuklara nasıl kıyarsın ?"
Ciddi bir şey söyleyeceğini sanarken son söyledikleriyle hayal kırıklığına uğradım.
"Bir poponun iki yarısı gibi değil miyiz biz sevgilim ? Sen sağ ben sol ya da ben sağ sen sol... Söylesene ne fark eder. Aşkımız için bir engel mi?"
Tiyatro çevirircesine yaptıkları dram yüklü hareketlere yüzümü buruşturdum.
"Alın ikinizin de olsun ama yeter ki susun!"
İsyanıma karşılık sevinçle yatağa atlayan Tuğçe, Hasan'ın yanındaki yerini alarak beni mıncırmaya başladı.
"Hoop hoop noluyor!"
Tuvalete gittiğinden beri gelmesini beklediğim Yiğit, uzun süredir duymadığım duymak da istemediğim sert sesi ile odaya giriş yaptı.
Ben istemsizce yerimden doğrulurken Hasan ellerini kaldırıp hiçbir şey yapmamış gibi davranmaya başladı ama nafileydi. Yiğit çoktan görmüştü.
"Siz az önce benim sevgilimin münasip bir yerlerini mi elliyordunuz ?"
Tuğçe Yiğit'in kıskançlık seviyesini henüz bilmediği için gülerken Hasan onu dürtürek susturmaya çalıştı.
"Valla ne kadar şanslı adammışsın be Yiğit! Canın sıkıldıkça oyna, stres atarsın yeminle."
Hasan hala götümü cimcirmeye çalışan Tuğçe'nin elini tutup ayağa kaldırırken bir yandan da eliyle ağzını kapatıp konuşmasına engel olmaya çalışıyordu.
"Yok yok o öyle demek istemedi."
Onların bu garip çabaları karşısında yanaklarım yanmaya başlarken utançla elimi alnıma geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZUM (GAY)
Teen Fiction[TAMAMLANDI] "Ölümsüzler gitmez ki... Ebediyen yaşar. Sen de ölümsüzsün, sen de sonsuzsun ama tek bir fark var. Sen benim sonsuzumsun." NOT : Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.