30. BÖLÜM

697 79 55
                                    

Cem Adrian - Ela Gözlüm

Okunma oranım son birkaç bölümde fazlasıyla düştü. Belki şu an erken, kitabın henüz keşfedilmedi diye düşünüyorsunuz ama ben öyle olmadığını düşünüyorum çünkü okuyan çoğu kişi oy vermeden geçiyor. Daha önce yakınmak gibi olmasın diye dile getirmedim ama bu durum beni çok üzüyor. Yazamadığımı düşünüyorum, hevesim kırılıyor ve yazmak istemiyorum.

Yazdıklarımı okuyan herkese çok teşekkür ederim. Ama en başından beri beni bırakmayan okurlarıma ayrı teşekkür ediyorum çünkü beni hiç yalnız bırakmadınız. Acemeliğimin verdiği yanlışları görmezden gelip bana destek oldunuz.

Anlatmak istediğim çok şey var ama başınızı daha fazla şişirmeden bu konuyu kapatıyorum.

-İyi okumalar.

Elâ gözlüm ben bu ilden gidersem,
Zülfü perişanım kal melûl melûl.
Kerem et aklından çıkarma beni,
Ağla göz yaşını sil melûl melûl.

Yiğit, ey sevdiğim sen seni gözet,
Karayı bağla da beyazı çöz at,
Doldur ver bâdeyi, bir dahi uzat,
Ayrılık şerbetin ver melûl melûl.

Elvan çiçeklerden sokma başına,
Kudret kalemini çekme kaşına,
Beni unutursan doyma yaşına,
Gez benim aşkımla yâr melûl melûl.

Karac'oğlan

Şafak vakti günün en güzel zaman dilimiydi çünkü doğan güneşin habercisiydi. Yeni güne, yeni umutlara ve yeni sevinçlere doğan güneşin habercisi...

Şafağı söken gökyüzünü izlemeyi seviyordum çünkü yalnız geçirdiğim günlerde beni karanlıktan çekip çıkarandı.

Korktuğumda sabah olmasını beklerken camı açar, temiz havayı içime çeker ve alacalı gökyüzünü seyrederek sakinleşmeye çalışırdım. Rüzgar beni hisseder gibi tenimi okşar, tatlı bir sakinlik verirdi. Bu yüzdendi şafağa duyduğum minnet.

Ben bu gece sevdiğim zaman dilimine bir kez daha minnet ettim. İçimde büyüyen duygular gibi gittikçe arttığı ve bu duyguların sahibi olan sevdiğimin yüzünü, ışığıyla aydınlattığı için. Öyle ki elalarını kapatan ince deride yer alıp belli belirsiz görünen damarlarını bile görebiliyordum.

Elimi yavaşca uzatıp sol gözünün altına dokundum. Sabah rutinim haline gelmişti tüm bunlar.

Uyanır uyanmaz güzel yüzünü izlemeye başlar ve onu uyandırmamaya çalışarak bana enerji veren tenine dokunurdum. Onu kaç sabah daha izleyebileceğimi bilmediğim için uyumak istemediğim gecelerde de tekerrür gösterirdi bu hareketler.

Bu gece uyumamamın sebebi yarın ya da sonraki günlerde onu bir daha göremeyecek olma korkumdan değildi. Birkaç saat sonra Isparta'ya gidecekti. Bu yüzden uyumak yerine ona dokunarak olmayacağı günlerin enerjisini içime doldurmaya çalıştım. Bu yüzden kokusunu ciğerlerime hapsederek olmayacağı günlerin olmayacak huzurunu hissetmeye çalıştım.

Ona 'Git' demiştim ama birkaç günlüğüne de olsa gitmesini istemiyordum. 'Kal' demeye hakkım da yoktu.

Bana bağlanmasın diye her türlü pisliği yaparken kendim nasıl da usulca bağlanmıştım hala anlamış değildim. O tüm bağımlılıklardan daha güçlü bir maddeydi, uyuşturucu cinsten.

Güneş tam doğarak şafağın vedasını gerçekleştirdiğinde okşadığım küçük çukura derin bir öpücük kondurup istemesem de yataktan kalktım.

Yüzümü yıkadıktan sonra dolaptan üstüme bir şeyler geçirdim ve sabah namazından dönen takkeli amcalar dışında kimsenin olmadığı sokaklarda gezinmeye başladım.

SONSUZUM (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin