-İyi okumalar.
Günler kendimizi dünyevi uğraşlara kaptırmamız ile amaçsız bir şekilde geçip gidiyordu ve biz bunu, asıl değerlerimizi kaybedince algılayabiliyorduk. Maalesef ki iş işten geçmiş oluyordu. Sonra ne zamanı geri alabiliyorduk ne de olanları değiştirebiliyorduk.
İsteğimize göre zamanı geri alabiliyor olsaydık dünyada milyarlarca insan yaşadığı için zaman olgusu diye bir kavram kalmaz, görünmez soyutluğunu bile yitirirdi.
İsteğimize göre olanları değiştirebiliyor olsaydık geleceğimize açılan kapıları da sonuca ulaşmamızı sağlayan yolları da değiştirmiş olurduk. Böylece iyi veya kötü bulunduğumuz konumda varlığımızı sürdürüyor olamazdık.
Eğer ki olanları değiştirebileceksem tırnaklarımla kazıya kazıya geldiğim bu noktada olmamaya razıydım. En azından yatakta dönüp durmak yerine annemin dizlerinde huzurla gözlerimi kapatmış olurdum.
Bugün de her gün olduğu gibi bomboş bir şekilde geçip gitmişti. Daha doğrusu yaklaşık iki saattir yatakta debelenip uyumaya çalıştığım için gün henüz bitmemişti.
"Uyumadın mı?"
Hasan'ın uykulu sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım.
"Uyuyamıyorum."
Bazı zamanlar o kadar çok düşünüyordum ki ardı arkası kesilmiyordu ve düşündükçe kafayı yiyecek gibi hissediyordum. Buna rağmen de düşünmeyi kesemiyordum.
Bu takıntı sadece bende değil insanların çoğunda oluyordu. Literatürde bir ismi olsaydı 'Düşünmekten Uyuyamama' olarak adlandırılırdı.
"Neden böyle yapıyorsun?"
Beni üzmemek için dünden beri ağzında tuttuğu baklayı eni sonunda ıslatan Hasan'a döndüm.
"Annen sana alışmasın, gidince tekrardan kahrolmasın diye böyle yapıyorsun ama emin ol ki sen böyle yaptığın sürece daha çok üzülecek."
Beni bu kadar iyi tanıması çoğu zaman olduğu gibi şimdi de sinirimi bozmuştu çünkü istemediğim gerçeklerle beni yüzleştiriyordu.
O adam ne ablama ne anneme ne de bana bir kere bile vurmamıştı ama yönelimimi öğrendiği gün öyle bir vurmuştu ki o vuruşu bin fiskeye bedeldi. Geriye kalan üç haftalık gibi kısa bir süreçte sadece sözleriyle ezmişti beni.
O sözler attığı o bir tokattan daha ağırdı.
Annem ise her an yanımda olmuş, o adamın karşısına geçerek bana kol kanat germiş ve elinden geldiğince kulağımı kapamaya çalışmıştı ama çabaları boşaydı. Anca üç hafta dayanabilmiş, ardından evlatlıktan reddetmişti beni.
'Madem evlatlıktan reddedecektin ne diye beni bu kadar yaraladın?'
Zihnimin derinliklerinde kurguladığım film çekimlerinde, kendimce kurduğum senaryoların istisnasız hepsinde bu cümleyi onun yüzüne karşı haykırıyordum.
Adı üstünde senaryoydu.
Gerçekte olsa karşısına çıkmaya cesaretim yoktu. Cesaretsizliğim ona olan korkumdan dolayı değildi, ruhumdaki yaraların tekrardan kanamasına olan korkumdandı. Kanarsa bir daha kapanır mıydı bilmiyordum.
Dün sabah annemi gördüğümde ölecekmişim gibi hissetmiştim. O adamı karşımda görsem nasıl hissederdim bilmiyordum.
Bilinmemezlik ürküyüyordu beni. Sadece sonunu bildiğim adımlar atıyordum.
Bu yüzden bana ulaşmaya çalıştıklarında hattımı değiştirmiştim.
Annemin ne hissettiğini tahmin bile edemiyordum ama o adamın sonunda yine engel olacağını biliyordum. Bunu bildiğim için onları her yerden engellemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZUM (GAY)
Teen Fiction[TAMAMLANDI] "Ölümsüzler gitmez ki... Ebediyen yaşar. Sen de ölümsüzsün, sen de sonsuzsun ama tek bir fark var. Sen benim sonsuzumsun." NOT : Küfür, cinsellik vb. ögeler içerir.