Yeryüzü acı dolu çığlıklara ev sahipliği yaparken bulutsuz gece bir katliama şahitlik ediyordu. Kan gövdeyi götürmüş, kopan uzuvlar her yere saçılmış ve yakarışlar gökyüzünü dalgalandırmıştı. Hava kanın metalik kokusuyla birbirine karışırken düşmanlık dolu auralar koca bir krallığın sınırlarında cirit atıyordu...
Elinde kocaman kılıcıyla etten cesetlerin üzerinde kır gezisine çıkmış kadar sakin bir adam göze direkt çarpıyordu. Ne kadar sakin gözükse de damarlarında akan kan asırlardır biriken bir öfkenin taşkınlığıyla dolaşıyordu vücudunda. Havayı delip geçen gözleri adeta kininin somut hali gibiydi. Çığlık sesleri ve yakarışlar git gide azalırken can alan askerlerin gözünde zerre kadar acıma ifadesi yoktu... Kadın, erkek, yaşlı ya da çocuk kimseye ufak bir merhamet gösterilmeden tek taraflı kıyım bitişe yaklaşıyordu.
Sarayın içinden çıkan siyahlar içindeki maskeli adam birkaç nefeslik sürede şehrin ortasında tüm sakinliğiyle duran orta yaşlarındaki sert mizaçlı adamın yanında soluğu almıştı. Onun gelişini gören orta yaşlı adamın sert sesinde gizlenmiş öfke tınıları kendisini gizleyememişti.
"Saray temizlendi mi?"
Maskeli genç derin bir soluklanma işleminden hemen sonra tedirginlik dolu haliyle detaylıca rapor vermeye başladı.
"Sarayda bulunan otuza yakın hizmetli, yüz elli acemi ve elli üst düzey korumayla toplamda iki yüz koruma, kraliyet ailesinin genç kuşakları dahil herkes katledildi. Fakat biz baskın yaparken tünelden kaçan iki kişiyi tespit ettik. Kısa araştırmalar sonucu bu kişilerin Kral Tian ve Kraliçe Luna olduğu bilinmekte. Yakın zamanda doğum yaptığı bilinen ikizleri de muhtemelen yanlarına almış bulunmaktalar."
Orta yaşlı adam ilk kısmı memnuniyetle dinlerken asıl hedeflerinin kaçtığını duymasıyla gizlenmiş hiddeti zincirlerini kırarak gün yüzüne çıktı. Yüksek sesi genç adamın kulaklarında yankı oluştururken bunu umursamamıştı bile...
"Onlar kaçarken senin burada ne isin var?!"
Bu sorunun geleceğini en baştan beri bilse bile hissettiği hiddet tüm ruhunu titretmeye yetmişti. Hızla toparlanırken konuşmak için kendisine gelmeyi bile bekleyemeyecek kadar aklı başından gitmişti.
"E-efendim özel bir birliği onları takip etmesi için yolladım. Ben durumu size rapor vermek için geride kaldım lakin hemen onları yakalayacağımdan şüpheniz olmasın. Düşmanlarınızın kaçmasına ve bir nefes dahi fazla almalarına asla izin vermem."
Orta yaşlı adam derin bir nefes alıp keskin gözleriyle maskeli gence baktı. Öfkesi belli olacak şekilde azalmış gibi görünse de sesi aynı sertliğinden taviz vermemişti.
"Daha ne duruyorsun?"
Cevabı alan maskeli genç burada fazladan bir nefes dahi almaya cesaret edemeden var gücüyle özel birliğe doğru ilerledi.
Bu sıralarda bulutsuz gecenin karanlığında koşar adımlar ve yanan ciğerleriyle var gücüyle koşan iki kişi göze çarpıyordu. Kadının uzun mor saçları terden alnına yapışırken gözlerindeki endişe karanlık ormanda bile belli oluyordu. Kendisine değildi bu endişe... Kucağında tuttuğu oğlu, yanındaki hayat eşini ve onun kucağındaki diğer oğlu içindi bu.
Kadının yanında omuzlarına gelen gece karası saçlarını bağlamış adamın birkaç saç kümesi terden alnına yapışmıştı. Gözlerindeki kararlılık ve yüreğini kor gibi yakıp geçen endişe tükenmiş enerjisine rağmen onu durmaması için hayata bağlıyordu.
Umutsuzluk orta yaşlarına yeni adım atmış genç kadının ruhunu titretirken uzaktan gelen ayak sesleri onlara tezat gürültü yapıyordu. Er geç yakalanacağını anlayan kadın çocukken bulduğu küçük mağarayı hatırladı. Çalıların önünü kapattığı yere doğru uzanan ufak bir mağaraydı. Kucağındaki çocuğuna bakarken yanında koşan adama son kez aşkla baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katliamın Elçisi
FantasyGeçmişin gölgesi üzerine düştüğünde Rex zor bir karar almak zorunda kalacaktı... Katliam onun gözüne hiç bu kadar güzel gelmemişti. "Çivisi çıkmış dünyaya katlimın elçiliğini yapacağım!" Küçük bir çocuğun ağzından çıkan sözler ne kadar ileri gidebil...