3.3

1.1K 111 17
                                    

×Bölümü medyadaki şarkıyla
okumanız tavsiye edilir!

lisa

"Gelir mi acaba beni izlemeye?" Diye mırıldandım sahne arkasında Jennie'yle beklerken. "Gerçi sonradan dahil oldum, bilmiyor diyeceğim ama..."

"Kim?"

"Jungkook."

"Gelmeli miydi?"

Gelmeli mi? Sanırım buna verecek kesin bir cevabım yok ancak gelmesini her şeyden çok istiyordum.

"Jin Hee, Nick, So Min ve Tae burada. Ah tanrım Duk Hee bile! Ama o yok."

Jennie elindeki aynayla ağır göz makyajı yapılmış kirpiklerini düzeltiyordu ki bana döndü. "Seni sevdiğinden neden bu kadar eminsin?"

Bakışlarımı ona yönelttim. "Çünkü biliyorum."

Aynayı bacaklarının üzerine bıraktı. "Tanrım Lisa... erkeklere güven olmaz. Daha önce hiç ilişkin olmadıysa bilmiyor olabilirsin tabii. Üzgünüm ama seni gerçekten sevseydi burada olurdu."

Derin bir nefes verdim, müzikali batırmak istemiyorsam beynimi boşaltmalıydım. Hem iyi tarafından da bakmak lazımdı o burada olsa muhtemelen heyecandan repliklerimi unuturdum.

"Sana bir tavsiye," dedi Jennie birkaç dakikalık sessizliğin ardından. "İnsanlara sana verdikleri değer kadar değer ver. Fazlası değil. Çok bencil bir yaratık insan, gerçekten öyle." Karakteri Emily'nin duvağını gösterdi. "Yoksa neden bu hikaye böyle bitiyor sanıyorsun? İstese Victor'ı yeraltına hapsedebilirdi. Sorun işte burada başlıyor, verilen fazla değer suistimal edilir. Bu hep böyle olur, aksini daha hiç görmedim."

Yüzündeki ciddi ifade yerini gülümsemeye bıraktığında tavandaki ışıklandırmaları izlemeye başladım. Ne diyebilirdim ki cevap olarak? Söylenmesi gereken her şeyi söylemişti zaten. Yıpratıyordum kendimi hem de çok.

*

"Bu mumla," dedi Victor bir yandan ormana doğru ilerlerken. "senin... senin...  annenin elbisesini ateşe vereceğim." Eliyle yüzünü ovuşturdu. "Ah tanrım bu hiç yararlı değil..."

Victor yemini defalarca kez yanlış söylemişti ve Victoria ile olacak olan evlilik töreni defalarca kez sekteye uğramıştı. Şimdiyse ormanda yalnız başına yemin üzerinde çalışıyordu.

Son bir gayretle cebinden yüzüğü çıkardı.
"Bu elimle hafifleteceğim acılarını
Kadehin hiç boş kalmayacak ben olacağım şarabın
Bu mumla karanlık yollarda sana ışık tutacağım
Bu yüzükle benim olmanı istiyorum!"

Elinden kayan yüzük yuvarlanarak bir dala takıldığında ortalık derin bir sis bulutuyla kaplandı. Ve işte o geldi, ölü gelin!

Yani Jennie.

Benim oynadığım ilk perde bitmişti. Sahnede çok dikkat edemesem de hala Jungkook'u görememiştim. Şimdiyse perde arkasındaydım. Sahneden etrafa yayılan ışıklandırmalar ve sis efektleri her ne kadar görüşümü engellese de gözlerim yalnızca onu arıyor, karartılmış salonda onu bulabilmek için adeta dört dönüyordu. Jennie'nin haksız çıkmasını istiyordum, gelirdi. Gelecekti.

Bekledim, bekledim ve bekledim. Kasvetli piyano müzikleri arasında beklemek çok iç karartıcıydı. Sıra yeniden bana geldiğinde sahneye çıkmam gerekmişti.

"Tatlım, bu da kim?" Diyordu Emily büyük bir deşhetle balkondan içeri gelip Victor'ın koluna girdiğinde.

"O kim?" Diye sordu Victoria.

Victor telaş içinde Victoria'ya bakarken Emily elini öne doğru uzattı, yüzüğü şömineden gelen ışık hüzmeleriyle aydınlanırken. "Karısı!" Diye cevapladı Victoria'yı.

Victoria şaşkındı. "Victor?"

Victor, Emily'nin bileğini tuttu. "Ah hayır, anlamıyorsun. O bir ölü."

Gelecek. Gelmeli. Neden gelmesin ki? Belki de işi çıktı... Beynim Jennie'nin söylediklerini kabullenmek istemiyor. Onun beni sevdiğini biliyorum. Bana kalbini açmak istediğini biliyorum. Yalnızca bunları ifade edemeyecek kadar zayıf bir ruhu var. Bunu solgun gözlerine bakınca anlayabiliyorum. Herkesten çok konuşmak istiyor, gülmek, kahkaha atmak. Sıkıntılarını, dertlerini paylaşmak. Ama onun hayattaki rolü bu değil. Gerçeğin farkında, belki istese değiştirebilir kendini ama ruhu bunun için oldukça güçsüz ve kırılgan. Gitar çalışındaki hüznün sebebi bu işte. Kelimelerindeki acının, yüzündeki solgun ifadenin ve hastalıklı ruhunun.

"Gelin olmuştum, hayallerim benden çalındı,"

Konuşmak için ağzını her açtığında zihninden dökülecek irinden korkuyor o, beyninden geçen düşünceleri kelimelere dökerken yanlış anlaşılacağından.

"...şimdi bir başkasının hayalini çalıyorum."

Beyni durdurak bilmeden çalışan bir saat gibi, eski bir saat bu. Sürekli ses çıkarıyor. Düşünceler beynini bir an olsun terk etmiyor. Kalabalığın gürültüsü; zihnindeki saatin çark seslerine karışıyor. Canı yanıyor. Hiçbir şey hissetmek istemiyor artık.

Gözlerimi çeviriyorum. Giriş kapısında, arkasından salona dolan koridorun beyaz yapay ışığı yalnızca silüetini görmeme izin veriyor. Birini tanımanız için aydınlık bir ortam gerekmez. Ansızın silüet kayboluyor.

"...seni seviyorum fakat sen bana ait değilsin."

Emily'nin gözünden bir damla yere düşüyor. Benim sıram bu, Victoria'nın zaferi. Victor'un elini tutmam gerekiyor. Sahneden büyük bir hızla iniyorum. Herkesin gözü benim üstümde, farkındayım; hepsi şaşkın. Neden zaferinin tadını çıkarmıyor bu kız?

Evet; Victor, Emily'e ait değil. Ancak bilmedikleri bir şey daha var, Victoria tamamıyla Jungkook'a ait.

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin