0.9

2.3K 200 10
                                    

lisa

Pozisyonumdan alınmam yetmezmiş gibi bir de yurttaki oda arkadaşım okuldan ayrılmıştı. Yanıma kimin geleceğini bilmiyordum ve bu durum beni feci şekilde endişelendiriyordu. Oda arkadaşınızla anlaşmanız okul hayatınız önemli bir bölümünü oluşturuyordu, hele de aileniz uzaktaysa. Okul biter bitmez gittiğiniz, güvende olduğunuz ve rahatlama fırsatı edindiğiniz yegane yerde sorun çıkması hayatı çekilmez yapardı. Benim elimden gelen tek şey beklemekti, başkaca yapabileceğim pek bir şey yoktu.

Kendimi kafede de rahat hissediyordum ama burası bir yatak kadar rahat değildi, olamazdı da. Şimdiyse kafenin artı yönlerinden biri olan Jin Hee ile okul hakkında muhabbet ediyordum. Onun varlığı yaşamımı daha çekilir kılıyordu.

"Farkında mısın bilmiyorum ama sürekli ondan bahsediyorsun."

Okuldan pek arkadaşım olmadığı için okul hakkında Jin Hee'ye ne var ne yoksa anlatıyordum. Sanırım o kadar çok konuşmaya ihtiyacım vardı ki kendimi tekrarladığımı fark edememiştim.

"Kimden?"

Soruma gülümsedi, kahve dükkanının üniformasına dahil olan şapkasını kaykaycı edasıyla ters çevirip başına taktı. "Ne demek istediğimi biliyorsun Lili."

Göz kırptı. Az önce ne dediğimi bile hatırlamıyorken kendimi bu garip konuşma içerisinde Sokrates gibi hissetmiştim. Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir!

"Hadi ama Lisa! Jungkook'tan bahsediyorum tabii ki."

Demek istediklerini daha net algılayınca yüzümde şaşkın bir ifade oluştu. Son zamanlarda Jungkook'la konuşmak gerçekten hoşuma gidiyordu ama hep ondan konuştuğumun farkında değildim.

"Öyle mi oldu? Bugün onunla biraz konuştuk da onun içindir belki."

Kafasını hızla iki yana salladı, yandan ördüğü saçları da peşi sıra sallanıyordu. "Kesinlikle hayır kızım." Dedi yüzünde garip bir gülümsemeyle. "Dün de hep ondan bahsettin."

Hatırlamaya çalıştım, zihnimde neler olup bittiğinden Jin Hee'nin daha çok haberi varmış gibi hissediyordum. Jungkook'la her ne kadar fazla vakit geçirmemiş olsam da ona karşı içimde garip bir merak duygusu vardı. Hee Yoon'la aralarında bir şeyler olduğunu düşünmekse zihnimdeki her şey altüst ediyordu. Son zamanlarda kafam epey karışıktı.

"Güzel gitar çalı-"

Aniden cümlemi yarıda kesip kendi devam etti. "Evet gitar çalıyor ama o yüzden değil. Okulunda bir sürü gitar çalan var öyle değil mi? Neden sadece onun adını biliyorum dersin? Haksız mıyım Nick?"

İkimiz de, kahve yapmakla uğraşan Nick'e döndük. Cevap gelmeyeceği belliydi. Gelmedi de. O bizi takmazken Jin Hee yüzündeki gülümsemeyle bana doğru eğilip sessizce fısıldadı.
"O da evet dedi."

*

Jin Hee'nin mesaisi yine erken bitmişti. Onun adına seviniyordum ancak Nick'le yalnız kalma düşüncesi için aynı şey geçerli değildi. Ondan nedensizce çekiniyordum. Haftanın en az bir günü mutlaka birlikte kafeyi kapatıyorduk ama hala alışamamıştım. Akşamın ilerleyen saatlerinde kafemiz pek iş yapmadığından etraf oldukça tenha oluyor, içime garip bir endişe doluyordu. Belki de tek endişem Nick değildi.

"Ben oraları süpürdüm." Dedim Nick'in benim birkaç saat önce hallettiğim yerleri tekrar süpürmeye başladığını görünce. Benimle göz teması kurmadan el süpürgesini yerine koyup giyinme odasına doğru ilerledi. Ne yaptığı hakkında en ufak bir fikrim yokken masaları temizlemeye devam ettim.

Birkaç dakikanın ardından günlük kıyafetlerini giymiş, çantası omzuna asılı bir şekilde karşımda belirdi. "Biraz erken çıkmam gerek, kusura bakma." Galiba ilk kez sesini duyuyordum

Cevabımı dahi beklemeden hızla kapıdan çıktı ve gözden kayboldu. Zaten cevap vermek için fazlasıyla şaşkındım. Ancak şaşkınlığımın ardından biraz düşününce kafeyi kapatmamıza baya az kaldığı için isteğinde kusura bakılacak herhangi bir şey göremedim.

Tüm işleri hızla bitirdim. Bugün kıyafetlerimi değiştirerek vakit kaybetmek istemiyordum, ceketimi üzerime geçirip çıkışa doğru ilerledim. Tam dışarı adımımı atıyordum ki ayağımın altındaki fotoğrafı fark etmemle duraklamam bir oldu. Yavaşça eğilip fotoğrafı elime aldığımda, fotoğrafta bir kedi olduğunu fark ettim. Buraları binlerce kez temizlediğimi düşünürsek fotoğrafın sahibi Nick'ten başkası olamazdı. Muhtemelen çıkarken hızlı davrandığı için düşürmüştü. Fotoğraf çıktı gibi durmuyordu, Nick'in kendisi çekmişti sanki. Kesin olan bir şey varsa da kedi çok sevimliydi. Fotoğrafı kaybetmemek adına cebime koydum ve kafeden çıktım.

İş çıkışında eve doğru yürürken sürekli bir şeyler düşünürdüm. Hayallerimi, planlarımı, yaşadıklarımı ya da birilerini. Bugün kafam oldukça doluydu, zihnimden pek çok şey geçiyordu. Hee Yoon'un anlamsız tavırları, Nick'in kedisi, yeni oda arkadaşım ve dahası... Ancak bu sefer düşüncelerimde Jungkook da vardı. Aklıma onunla dans edişimiz geldikçe gülesim geliyordu, ciddi anlamda amatördü ama yine de hoşuma gitmişti. Onu yavaş yavaş tanıyor olmak beni mutlu ediyordu. Hakkında daha fazla şey öğrenmek için sabırsızlanıyordum. Yüzümdeki tebessümü fark ettiğimde onu düşünmenin beni bu kadar neşelendirmesi Jin Hee'nin dediklerini hatırlattı. Sanırım ondan hoşlanmıştım.

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin