1.5

2K 165 42
                                    

×Yeni yıl umarım hepimize sağlık, mutluluk ve huzur getirir. İyi okumalar!

"Burada neler oluyor?"

Neredeyse öğlen olmuştu, ne kadardır dışarıdaydım bilemiyordum saat kavramım yok olmuştu. Eve gidip rahatlamayı umarken karşılaştığım manzara hayallerimi tamamıyla yıkmıştı.

"Partiliyoruz dostum gelsene!"

Taehyung "etkinliğin bitişini kutlamak" için partide olan herkesi resmen odamıza aktarmıştı. -her ne kadar katılanların yarısından fazlası etkinlikte görevli dahi olmasa da-

"Evet partiliyorsunuz, anlayabiliyorum." Dedim, sinirime engel olamazken. Yerler içki şişeleri, cips artıkları ve ne olduğunu bilmediğim başka şeylerle doluydu, midem bulanıyordu. "Tanrım! Zaten bir partiden çıktık haberin var mı? Ya yurt müdürü geli-"

Taehyung kolumdan tutup koltukta boş kalan küçük bir alana oturttu. Her yer birbirine girmişti, bu saate kadar neden kimsenin buradan haberi olmamıştı anlayamıyordum.
"JK, biraz rahatlar mısın?"

"Rahatlamak mı? Sen ciddi misin?"

"Evet gayet de ciddiyim," aniden kafasını çevirdi. "Jung Sung onu yerine bırakır mısın?" Ardından tekrar bana döndü. "Bu çocuğun adını asla doğru söyleyemiyorum."

"Jungkook Beyler de gelmiş, hoş geldiniz!" Duk Hee'nin sesini uzaktan duyar gibi oldum. Duyu organlarım çalışmıyormuş gibi hissediyordum. Başımdaki korkunç ağrı geri dönmüştü ve etrafımda olup biten hiçbir şeye konsantre olamıyordum, böyle bir şey ilk kez oluyordu. Sanki kafam suyun içindeymiş gibiydi. Onlar yüzeyde konuşuyorlar bense hiçbir şey anlamıyordum.

"Hey, iyi misin?" Taehyung omuzlarımdan tutup beni sallamaya başladı. Görüş alanım bulanıklaşıyordu.

"Taehyung, Jungkook'a bir şeyler oluyor!"

"Hastaneye gitmelisiniz, adam resmen bayıldı."

"Tanrım! Dong Hwa konuşacağına su getirmeye ne dersin?"

"Yüzüne yine mi su dökeceğiz tüm gün su döküle döküle banyo yaptı resmen."

"Daha iyi bir fikrin varsa arka köşede tekrarlayabilirsin Jin Seo."

"Ya beyin kanaması geçiriyorsa? Fazla geç kalmadan bir şeyler yapsak iyi olacak!"

"Derhal hastaneye gidiyoruz."

Bilincimi kısmi olarak kaybetmişken en son duyduğum sesler bunlardı eğer ciddi bir durumum olsaydı muhtemelen karar anında ölmüş olacaktım. Trajikomik.

*

"Jungkook? Uyandın mı?"

Taehyung'un sesiyle gözlerimi açtım, görüşüm hala düzelmemişti. Yeniden gözlerimi kapattım.

"Yine mi uyuyakaldım?" Sesimin hala düzelmemiş olması moralimi bozmuştu. Sürekli detone oluyordum.

Sorumun üzerine "Hayır dostum hastanedeyiz." Dedi heyecanla. "Sana garip şeyler oldu. Açıkçası öleceğini düşündüm."

Güldüm. "Önemli bir şey değilse gidebilir miyiz artık?"

"Bir daha evde parti yapmayacağım, yemin ederim Jungkook." Dedi gözlerinden yaşlar süzülürken. "Yalnızca mızmızlanıyorsun sanmıştım. Çok özür dilerim, sana bir şey olacak diye gerçekten çok korktum."

Gülümsedim ve hemen yatağımın yanında öylece duran elini tuttum. "Sorun yok, dostum." Dedim kızarmış gözleriyle bana bakarken. "Üç saatlik uykuyla duruyordum. Olacağı sonunda buydu."

Taehyung'u benim için endişelenirken görmek için burkucuydu. Çocukluğumuzdan beri beraberdik. Arkadaştan, dosttan öte o artık benim kardeşim olmuştu. Ve kardeşleri bilirsiniz araları bozulsa bile işin en sonunda hiçbir şey olmamış gibi devam ederler.

Gözlerimi yeniden kapattım. Lisa hakkında hissettiklerimi Taehyung'a söylemezsem içim rahat etmeyecekti. Ben uygun zamanı kollarken Taehyung yeniden söze girdi.

"Önceden demiştim diyeceksin ama," yüzündeki ilginç gülümsemenin sebebini merak ediyorken devam etti. "Partide..."

Utanıyormuş gibiydi, kesik kesik konuşuyordu. Lisa'yla ilgili bir şeylerden bahsedecekti muhtemelen 'ben.. ona aşık oldum.' ya da 'yalnızca konuşmadık.' Aklımdan tüm olasılıkları geçirirken gerçek yanıtı direkt söyledi.

"İngiliz stili kıyafeti çok hoşuma gitmişti, o kadar zarifti ki aklıma Lisa'dan başka birisi gelmedi." Eliyle başını gösterdi. "Ayrıca sarı peruk takıyordu. Anlarsın ya hani Lisa da sarışın." Ben ilgiyle onu dinlerken devam etti. "O Lisa değilmiş, dostum."

O anda ne hissettiğimi tarif etmek imkansızdı. İçten içe seviniyordum ancak aynı zamanda böyle hissettiğim için kendimden nefret ediyor, iğreniyordum. Bu karmaşık duyguların için kaybolmuşken Taehyung gülümsedi. "Ve sanırım ben o kişiye aşık oldum."

Aşk, aşk, aşk. Aşk nedir ki? Kimine göre dünyadaki en güzel duygu, kimine göreyse yalnızca neslin devamını sağlayan bir araç.

Aşk nasıl bir şeydir? Midende kelebeklerin uçuşması mıdır? Ya da her onu düşündüğünde kafanın allak bullak olması mıdır?
'Ben aşık oldum.' Bir insan bu cümleyi ne zaman söyler? Aşık olduğunu ne zaman anlar? Ya da en basiti, insan aşık olacağı kişiyi nasıl seçer? Kader mi onları bir araya getirir yoksa sadece rastlantılarla mı karşılaşırlar? Bunların hiçbirini bilmiyordum.

"Nasıl aşık oldun?"

Sorumun üzerine sandalyesinde arkasına yaslandı. "Öyle direkt sorunca ne diyebilirim ki!"

Güldüm, heyecanını bastırmaya çalıştığı birkaç saniyenin ardından devam etti. "Sanırım konuşmasına. Yani ne bileyim, onunla saatlerce konuşmak istedim. Benim aşk kavramım da bu galiba."

"İlginç," Dedim elimin üstünde açılmış damar yoluna bakarken. "Sanırım ben o kişiyi biliyorum," Gözlerimi Taehyung'a çevirip gülümsedim. "Ama sonuç pek de istediğin gibi olmayabilir."

"Nasıl yani?" Kıkırdadı. "So Min olmadığından eminiz değil mi?"

"Bilmem," dedim yüzüme fesat bir gülümseme yerleştirip. "Emin miyiz?"

"Aman tanrım, yoksa..." Eliyle yüzünü kapattı.

Bu halini görmek acayip komikti. Güldüm. "Tam da üstüne bastın dostum."

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin