❝ final ❞

1.9K 109 56
                                    

lisa
chapter 1

"Seni gördüğüm ilk gün. Sanırım her şey orada başladı. Sen metroya doğru koşarken sarı saçların öyle güzel uçuşuyordu ki... Ah tanrım, şimdi düşünüyorum da tam bir aptalım ben. Hislerime bu kadar yabancı kalmam benim suçum. Hissettirilmeyen sevginin hiçbir önemi yoktur benim gözümde, her ne kadar kaldıramamış olsam da gidişinin haklı sebepleri vardı." Diyordu Jungkook bir yandan da elindeki gitarla uğraşırken. "Sana kızmaya hakkım yok, gerçekten yok. Hatta sana teşekkür etmem gerekir, beni tanımak için sarf ettiğin efor haddinden fazlaydı."

Okulun konferans salonundaydık. Her şeyin başladığı yerde: orkestranın anons edildiği ve benim Jungkook'u oturduğu karanlık koltukta ilk kez gördüğüm yer. Hatıralar aklıma geldikçe istemsizce nostaljik hissediyordum.

Güldüm. "Eh, belki." Dedim sütlü kahvemden büyükçe bir yudum alıp. "Beni gerçekten ilk kez orada mı görmüştün?" Başını beni onaylarcasına sallayınca ona hep oturduğu karanlık koltuğu işaret ettim. "Seni ilk gördüğümde orada uyuyordun."

Kıkırdadı. "Uyumuyordum..." bir süre düşündükten sonra devam etti. "belki de uyuyordum... Kendim hakkında hiçbir şeyden emin olamıyorum."

"Aslında hissetmiştim..."

"Neyi?" Diye sordu merakla bakarken.

"Daha yakın olacağımızı! Nedense içime doğdu, seninle er ya da geç tanışacağımı biliyordum."

Güldü, bir şey söylemesini beklemeden derin bir nefes aldım. "Orkestranın partisinde... beni tanımış mıydın?"

Sorumun üzerine gülümsedi. "İlk başta hayır, sonra düşününce evet!"

Ellerimle saçlarımı karıştırdım. "Tanrım! O gün hayatımın en korkunç günlerinden biriydi... Beni tanıdığını sanmıştım ve kasıtlı olarak reddettiğini..."

Güldü... Ve gözleri her zamanki gibi kısıldı. Ah tanrım, sırf bu gözleri görebilmek için onu hep güldürmek istedim...

"Korkunç demişken... Aslında buranın güzel hissettirmesi gerek ama ne zaman şu koltuklara baksam midem bulanıyor, üzerimdeki o bakışları hissediyorum. Ah tanrım... ve Hee Yoon'un dediği şeyler... Bana o lafları ederken nerede durduğunu bile gösterebilirim."

Boş gözlerle beni dinledi ve cümlemi bitirmeme rağmen birkaç dakika boyunca hiçbir şey demedi. Endişelenmeye başlıyordum. "Jungkook-"

"O zaman bu lanet yeri bırakıp gidelim," dedi cümlemin ardından. Böyle aniden ne demek istediğini anlayamıyordum. "İçini, içimizi karartan her şeyi arkamızda bırakalım. Ne gerek var bunalmaya?" Ben şaşkın şaşkın ona bakarken gülümsedi. "Kendini anlatmaya çalışmak yormadı mı seni de? Sıkılmadın mı bu lanet yerden? Sen de geceleri rahat uyuyamıyorsun değil mi? Aklına hep o iğrenç anılar geliyor, anlaşılamadığın kendini anlatmak için çabaladığın ama kimsenin seni anlamadığı o rezil günler... Buna mecbur değiliz. Gerçekten değiliz." Gözlerindeki ifade kararlıydı.

Haksız değildi. Burası beni de boğuyordu, her gün yürüdüğüm yollar işkenceydi artık etrafa baktıkça eski anıları hatırlamak... Beni bu kadar iyi anlaması istemsizce şaşırmama sebep olmuştu. O cevabımı beklerken sordum. "Nereye peki?"

Gülümseyerek bana baktı. "Neresi mi? Hiç fark etmez. Eğer yanımda sen varsan emin ol bana hiçbir yer fark etmez. Yanıma hiçbir şey almama bile gerek yok sen varsan yanımda." Dedi ve bakışlarını gitarına indirdi. "Güzel bakamıyorum buraya, sanki güneş eskisi gibi doğmuyor. Yağmur artık rahatlatmıyor, daha çok bunaltıyor."

the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin