1.4

2K 159 22
                                    

küçük bir zaman diliminde
JK ve düşünceleri

"Günaydın."

Gözlerimi açtığımda, kendimi bankta oturur vaziyette buldum. Taehyung ve arkadaşları uyanmış, sırıtarak tepemde dikiliyorlardı. Komik olan şeyin ne olduğunu anlayamamıştım.

"Günaydın?" Dedim ve sesimi duyar duymaz küçük çaplı bir şok geçirdim aşırı derecede çatallıydı. Sanki beş yüz paket dondurma yemişim gibi. Yüzümdeyse anlam veremediğim bir ıslaklık vardı.

"Jungkook saatlerdir uyanmanı bekliyoruz." Dedi Duk Hee. Üzerindeki komik arı maya kostümünün şaftı kaymıştı. Dün geceki rezalletten sonra pek de şaşırmamıştım.

"Uyanman için yüzüne su döktük, makyajın berbat gözüküyor." Taehyung'un sözlerine gruptan  kıkırdamalar gelince rahatsız hissetim. Bu kadar insan neden hala bizimle beraberdi anlayamıyor, neredeyse hiçbirini tanımıyordum.

"Olsun." Dedim hızla banktan kalkarken. Hepsinin aklı yerine geldiğine göre benlik bir durum kalmamıştı. Cadde boyunca ilerleyip bir an önce yurda ulaşmak istiyordum. "Ben gidiyorum."

"Nereye gidiyorsun JK? Partiye evde devam edeceğiz."

Taehyung'un cümlesinin ardından birkaç saniye durakladım. "Peki benim bundan haberim var mı?"

"Şu an oldu." Dedi Taehyung sırıtarak.

Cevap vermek istemedim. Çok saçmaydı. Kendimi böyle durumlara nasıl sokabildim anlayamıyordum. Arkamdan seslendikleri halde onları umursamadan yönümü değiştirip yurdun aksi yönüne ilerlemeye başladım. Dükkanlar yavaş yavaş açılmaya başlıyordu; şu anki amacım sıcak bir mekan bulmak, kahve içmek ve öylece kafamı dinlemekti.

Son zamanlarda Taehyung her açıdan moralimi fazlasıyla bozuyordu. Aşırı gürültü yapıyor, dopdolu arkadaş çevresiyle kafamı ütülüyor, beni sürekli bir yerlere çekiştiyor ve bir günüm onunla birlikteyken asla ama asla sakin geçmiyordu. Saydığım sebeplerin arasında gayet iyi bildiğim bir madde daha vardı. Ancak böyle düşünüyor olmayı kendime bir türlü yakıştıramadığım ve ne kadar bencil olduğumu tekrar tekrar hatırlatan bu madde Lisa'ydı. Bu kıskançlık değilse neydi? Bana haftalar öncesine kadar yalnızca bir yabancı olan Lisa için neden Taehyung'a yükleniyordum ki? Ben bu değildim, ben böyle biri asla değildim.

İnkar, inkar, inkar... elimden gelen tek şey inkar etmekti. Hayır onu beklemiyorum, hayır onu tanımıyorum, hayır onu sevmiyorum. Daha kim olduğunu dahi bilmediğim bir kadının o olduğunu hayal ediyordum. Göz gözü görmüyor, kimse kimseyi tanımıyordu halbuki! Lisa'nın sesini kaç sefer duydum ki, tınısını hatırlayabiliyorum? Onu kaç sefer gördüm ki saç rengi aklımdan silinmiyor? Onu bu kadar detaylıca bilmeme sebep olan ne? Bu sorulara cevap veremiyordum.

Daha önce birine karşı hiç bu kadar merak duymamış, böyle hislere kapılmamıştım. Her şey benim için o kadar yeniydi ki idrak etmekte zorlanıyor, kendime yalan söylüyordum. Bir insanın kendine yalan söylemesinden daha kötü bir şey aklıma gelmiyordu. Yalancıydım ben, hem de oldukça kötü bir yalancı. Öyle ki, yalanlarıma kendim bile inanmıyordum.

"Beyefendi girecek misiniz?"

Düşüncelerimden hemen karşımda dikilen kadının cümlesiyle sıyrıldım. Birkaç adım gerileyip durduğum yere baktığımda, küçük bir kahve dükkanının tabelasını gördüm.

"Ah, kusura bakmayın." Diyerek kendimi hızla içeri attım. Yanımda param olup olmadığını bile bilmezken kendimi bir masada oturuyor buldum. Son zamanlarda düşüncelerim o kadar yoğundu ki hareketlerime gereken özeni veremiyor, beynim komutlarını benden habersiz oluşturuyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Ceplerimi karıştım, bir canavar kostümü giydiğim düşünüldüğünde binlerce küçük cebi tek tek kontrol etmem gerekmişti. En sonunda birkaç bozukluk bulduğumda yaşadığım sevinç paha biçilemezdi. Geçen akşamki kendime teşekkür ettim.

Basit bir americano söyledim, sert bir şeyler içmem lazımdı ki kendime gelebileyim. Gerçi kahve ne kadar koyu olursa olsun iki gündür yalnızca üç saatlik bir uykuyla duran beni, tamamıyla uyandırmaya yetmezdi.

Kahvemi alıp masaya oturduğumda, biraz daha sakinleşmiştim. Hiç içki içmemiş olmama rağmen başımdaki keskin ağrıyı bir nebze olsun rahatlamıştı. Arkama yaslandım, gözlerimi yukarıya dikip bir müddet tavanı izledim. Etrafımdakilerin -fazla müşteri yoktu, sadece çalışanlar- garip bakışlarını hissediyor ve anlayışla karşılaşıyordum. Yüzümün ne kadar korkunç bir halde olduğunu anlayabilmek için aynaya bakmama gerek yoktu, hissediyordum.

Geldiğim bu kafe, aynı zamanda Lisa'yla ilk kez konuştuğum yerdi. Kafamı sağa çevirmemle, daha önce oturduğumuz yeri rahatça görebiliyor; istemsizce o anlara dönmek istiyordum. Şimdiki aklım o zamanlarda olsaydı Lisa'ya asla bu kadar soğuk davranmaz, belki de o gitarımı bana yetiştirmek için metroya doğru koşarken onu daha önce fark edip metrodan inerdim. Böylece onu daha erken tanımış olurdum. Ancak Taehyung önce davranmıştı ve bu durumda ben, Taehyung'un hislerini görmezden gelerek Lisa'ya yaklaşamazdım. Korkaklığım gitgide hayalperestliğe dönüşürken aklıma partideki Emily geldi. Onun Lisa olduğunu düşünecek kadar ahmaklaşan ben; Lisa, tüm geceyi Taehyung ile konuşarak geçirdiğine göre olası şansımı da kaybetmiştim. Beni en mutlu eden şeyin, aynı zamanda en çok üzen olduğunu bilmek kalbimi kırıyordu.

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin