2.7

1.4K 135 24
                                    

×Bölümü medyadaki şarkıyla
okumanız tavsiye edilir.

lisa

Koşuyorum. Kore'nin tüm havasını içime çekiyorum, akciğerlerim yanıyor. Rüzgar yüzümü yalayıp saçlarımı geriye atıyor. İnsanları itiyorum, ben ilerlemeye devam ederken ettikleri küfürler umrumda değil. Geçmişi hatırlıyorum, ağlayarak bu merdivenlerden indiğim günü. Onu düşündüğüm her bir basamaktan inerken içime anlam veremediğim bir heyecan doluyor. Onu görmek, sanki ilk defa görüyormuşçasına yüzüne bakmak istiyorum. Yeniden gülümsemesini görmek istiyorum. Bana gülümsemesini.

Ve o anda her şey duruyor. Yavaşlıyorum. Bana arkası dönük öylece ayakta dikiliyor. Yapayalnız.
Yüzünü yavaşça bana döndüğünde ilk kez kalbime hakim olamayacağımı hissettim. Bu atışlar, koştuğum için değildi. Bunu iyi biliyordum.

Dudaklarını araladı. "Lisa?"

Gülümseyerek gitarını ona uzattım.
"Sizi tanıyor muyum?"

Yüz ifadesinin anlık değişimlerini izlerken bir yandan da nasıl tanımam diyordum içimden dünyada herkesi unutacak olsam bir tek seni hatırlamak isterdim.

Birkaç saniyelik şaşkınlığın ardından o da gülümsedi ve gitarı aldı. "Teşekkür ederim, ben Jungkook."

"Ben de Lisa." Dedim yüzümdeki kocaman gülümsemeye engel olamazken.

"Yüzün kıpkırmızı olmuş üşümüyor musun?"

Nefes nefese oluşumu cümlesinden sonra fark etmiştim, hava cidden soğuktu. Ama insanın bir amacı olunca diğer unsurlar ikinci planda kalıyordu.

"Arada sırada üşümekten zarar gelmez."

Beni onaylarcasına kafasını salladı. Üzerinde bana verebilecek bir şeyler aradığını fark etmiştim ama üzerinde yalnızca kısa kollu bir tişört vardı. Bu soğukta nasıl onunla kalabiliyordu anlamıyordum.

"Sen daha çok üşüyorsun."

Cümlemin ardından gülümsedi.
"Kışın geldiğini idrak etmek zor oluyor," gitar çantasını omzuna taktı ve devam etti. "Burada mı dikileceğiz?"

"Ah, doğru.." dedim hala istasyonda olduğumuzu unutmuştum.

"Gitarı Taehyung'a geri verip bir şeyler içmek ister misin? Bu sefer yalnızca ikimiz."

Teklifine gülümseyerek başımı salladım. "Tabii ki."

Onunla yurda yürümek oldukça kısa sürse de anlatamayacağım kadar değişik duygular hissettirmişti. Hava soğuktu, hem de çok soğuk ancak onun yanımda oluşu beni ısıtıyordu. Birbirimize değmiyorduk bile ancak aramızdaki boşluk ruhlarımızın el ele tutuşmasına engel değildi. Konuşmuyorduk, ilginç bir sessizlik vardı her şeye rağmen o gülümsüyordu, ben de gülümsüyordum.

*

"Provaya geç kaldım Lisa. Ah tanrım, So Min çok kızacak." Yalandan ağlıyor numarası yaptı. "Neden yaptın bunu bana!"

Taehyung kapıda bizi karşılamıştı. Jungkook gitarı ona iade ederken gülümsedim. "Yeni bir başlangıç için!"

Montunu üzerine geçirdi ve yüzündeki alaycı gülümsemeyle "Sanırım benim için de yeni bir son olacak..." dedi.

Aniden öylece kapıda dikilen bizi içeri itekledi ve kendisi dışarı çıkıp kapıyı üzerimize kapattı. "Hoşça kalın!"

Bu kadar ani bir şekilde bizi içeri tıkıp kendisinin odayı terk etmesinden de anlaşılacağı üzere ortada garip bir şeyler dönüyordu. Birkaç saniye ardından anahtar girişinden gelen sesle Jungkook oturduğu yerden, hala olup biteni algılamaya çalışan bana seslendi.

"Taehyung bizi içeri kitledi. Muhtemelen benim anahtarımı da aşırmıştır. Kusura bakma olur mu? Onu şimdi ararım."

"Problem değil." Dedim karşısındaki koltuğa otururken.

O Taehyung'u aramaya uğraşırken ne diyeceğimi ya da nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Kaçamak bakışlarla Jungkook'un solgun ve ifadesiz yüzüne bakmak içimi acıtıyordu.

"Açmıyor.." kafasını arkasına yaslayıp yorgun gözlerle bana baktı. "Özür dilerim."

Sorun değil dercesine gülümsedim. Birkaç saniyelik ancak bana saatlerce sürmüş gibi gelen bir aradan sonra ayaklandı. "Kahve yapayım mı? Ya da başka bir şey?"

"Hiç gerek yok."

Gülümsedi. "Olmaz. Zaten kahve içmeye gidecektik. Burada içelim, sana özel bir şeyler yapacağım." Dedi odanın oldukça küçük bir kısmını kaplayan açık mutfağa doğru ilerlerken. "Senin kadar iyi yapmamı bekleme ama."

Hareketlerindeki ağırlığı fark ediyordum. Aslında şu an kalbim onun hareketlerinden daha ağırdı. Konuşmamız gerekiyordu. Önünde sonunda konuşacaktık ve ben bir daha buna cesaret edemeyebilirdim.

Dakikalar sonra elinde bir bardak gazoz ve kahveyle geldi, geri yerine oturdu. Orta sehpaya bıraktığı bardaklar dışarıdaki sokak lambasının ışığıyla renklenmişken içerisi oldukça loştu. İçeriye yayılan kahve kokusu, sessizlik ve sokak lambasının sarı ışığı beni mayıştırıyordu.

"Seversin diye düşündüm," dedi ben ilk yudumu alırken. "Süt seven birine benziyorsun."

Süt seven biri? Garipti ama başımı onu onaylarcasına salladım, bir yandan da köpük kalmaması için ağzımı siliyordum.

"Sen neden kahve içmiyorsun?"

"Pek sevmiyorum," dedi kafasını arkasına yaslarken. "Fazla kafein beni etkiliyor. Gerektiği zamanlar dışında içmiyorum pek..."

Kahve sevmiyor... ama onu birçok kez elinde kahveyle gördüğüm olmuştu. Kafelere de gitmiyor değildi. Son zamanlarda kafein etkisi bu kadar çok mu gerekiyordu yani?

Aniden doğruldu. "Bu arada teşekkür ederim hediyen için. Çok beğendim."

Gülümsedim. "Beğenmene sevindim."

"Bir de şey, geçen sene gitarımı getirdiğin için de teşekkür ederim. Teşekkür etmek istedim ama konuşamadım."

"Teşekküre gerek yok bence." Dedim gülümserken -yanaklarım acımaya başlamıştı. "Sonuçta o gitar tanışmamıza vesile oldu."

İşte şu an içimdekileri ona söylemek için en uygun zamandı. Tam konuşacaktı ki kelimeler öylece ağzımdan döküldü. "Özür dilerim,"

Arkaya yasladığı kafasını kaldırıp dikkatini bana verdi. "Öylece çekip gitmem gerçekten haksızlıktı. Seni üzdüm, özür dilerim."

"Sorun değil." Gülümsedi. "Beni üzmedin."

Mutlu değildim, bu halde oluşunun sebebi olmak ya da olmamak beni mutlu etmiyordu. Bu resim benim ya da başka bir ressamın eseri. Ama ona bakarken hissettiklerim aynı, acı. Gözlerindeki donuk bakışlar, çelimsiz vücudu ve soluk rengi çığlık çığlığa acı çektiğini haykıyor. Dudaklarındaki gülümseme, sahte.

"Neden böylesin o zaman? Neden yalan söylüyorsun?" Engel olamıyordum içimdekiler kendiliğinden dökülüyordu. "Neden suçumu yüklenmeme izin vermiyorsun?"

Oturuşunu dikleştirip derin bir nefes verdi ve işaret parmağıyla göğsüne dokundu."İçimde bir çatışma var," dedi, sesi kırılgandı. "Her zaman vardı. Bu senin suçun değil. Bana içimde hala sevilebilecek bir şeyler olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim. Deniyorum, gerçekten deniyorum." Gülümsedi. "Ama bir tane kazanan olacak."

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin