1.3

2K 162 18
                                    

lisa

"O benim her şeyimdi; iyileşince dünyayı dolaşacak, maceralara atılacaktık. Evlenirdik, çocuklarımız olurdu belki. Son zamanlarda ilginç bir şekilde durumu iyiye gidiyordu." Arada duraksıyor, sesini toparlamaya çalışıyordu. Ancak ne kadar çabalasa da duyguları sesine, direkt yansıyordu. "O gün onunla son kez konuşacağımı bilseydim..."

Gözyaşlarını sildikten sonra devam etti. "Daha güzel şeylerden bahsederdim..."

Pişmanlık... Keşke kelimesi kadar çaresiz başka bir kelime daha bilmiyordum. Ölenlerin arkasından yaşamaya devam eden insanlar ne de güçlüydü.

"Ona son kez seni seviyorum bile diyemedim..."

Sandalyemi ona doğru çevirip gülümsedim. "Ama ona hissettirdin."

O da yüzünü bana çevirip gülümsedi. Gülümsemesi yüzünden düşmezken devam etti. "Öldüğü günden sonra nasıl yaşayacağımı bilemedim," gözlerini fotoğrafa indirdi. "Sanki aldığım her nefes, hayatta olduğum her saniye benim hakkım değilmiş gibi geliyordu."

Ben suskunluğumu korurken devam etti. "Her sabah uyandığımda aklıma gelen sevgilim değildi artık." Kafasını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı. "İntihardı."

Şaşırmıştım, kafemizin sessiz çalışanı Nick'in böyle şeyler yaşamış olabileceğine inanmak istemiyordum. Yüz binlerce soru sorup onu istediğim yöne çekmek yerine, yalnızca burada onu dinleyen birinin varlığıyla konuşmak eminim daha rahatlatıcı olacaktı.

"Bir gün dışarı çıktım, sebebini az çok tahmin edebiliyorsun. O gün, o gündü. Daha fazla dayanamıyordum."

Gözlerine şefkat parıldadı. "Sonra bu minik kediyi buldum işte," dedi gülümserken. "Daha gözleri bile açılmamıştı ama yaşam için verdiği mücadeleyi izlemek beni derinden etkiledi. Ona yaşama fırsatı dahi verilmemişken ben elimde olandan vazgeçiyordum. O günden sonra kendimi Mate'e adadım. Artık amacım ona güzel bir hayat vermek, onu yaşama bağlamaktı o benim yaşama sebebim olmuştu. Adı gibi, benim yoldaşımdı."

"Ne kadar güzel..." dedim hafifçe mırıldanıp. Nick'in anlattıklarına hayran kalmıştım.

"Birkaç sene önce vefat etti. Üzüldüm hem de çok üzüldüm," başını koluna yasladı. "Sonra onlar için yaşamaya karar verdim: Son nefesime kadar onları hatırlayacak ve zihnimde yaşatacaktım. Yaşatıyorum da!"

Hafifçe kıkırdadı, ben de gülümsedim. "Neden hiç bizimle konuşmadın peki? Yani bilirsin, içini dökmek rahatlatır insanı."

Arkasına yaslandı. "Birileriyle bağ kurmaktan çok yoruldum Lisa." Birkaç saniyenin ardından devam etti. "Emin ol, şu an birlikte olduğun insanların yarısından çok çok azı ileriki yıllarda yanında olacak. Önünde sonunda onları da kaybedeceksem neden arkadaşım olsun diye debeleneyim ki?"

Onu anlıyordum hem de çok iyi anlıyordum. Bu kadar dürüst bir şekilde yaşadıklarını bana anlatması, beni çok duygulandırmıştı. Babamı kaybettiğimde ben de hayat bitti diye düşünmüştüm ancak yaşam döngüsü o anda yeni bir bebeğin doğmasıyla devam ediyor asla duraklamıyordu. Boşalan yer mutlaka doluyordu.

"Aslında yaşamanın da özü bu," diye mırıldandım. "İnsanlar gruplar halinde yaşamalı, ne kadar sınırları zorlarsan zorla hep bir insana ihtiyacım oluyor." Ardından ekledim. "Bu sadece duygusal açıdan da değil. Bak mesela sen burada çalışıyorsun, neden peki? Para kazanmak için. Kendi yalnızlığını oluşturmak için de para gerekiyor."

"Bence benden yeterince konuştuk." Dedi Nick bana doğru dönerken. Kızarmış gözlerini görmek içimi burkmuştu. "Anlat bakalım."

Hafifçe güldüm. "Seninkinin yanında benimki çok hafif kalacak ama!"

Olsun dercesine omzunu silkti. Ben de anlatmaya başladım. "Bugün bana iftira atıldı," dedim bir yandan da zamanı düzgün söylemek için saate göz atmıştım. Neredeyse sabah oluyordu. "Ayrıca kısmi olarak reddedildim."

Güldü. "Ah iftira demek. Sen bir şey yapmadın değil mi?"

Hızla başımı salladım. "Tabii ki hayır!"

"Tamam o zaman sorun ne? Suçsuzluğun mutlaka ispat edilir."

"Ama o duygu çok kötü bir şey, Nick." Dedim arkama yaslanırken. "İnsanları kendine inandırmak zorunda oluşun çok üzücü."

"Biliyorum..." dedi. "Ama bunları hepsini zamanla aşacaksın Lisa. Tek yapman gereken mantıklı düşünmek."

Onu onaylarcasına kafamı salladım. "Deneyeceğim!"

"Ayrıca kısmi olarak reddedildin demek.." Yüzündeki muzhip gülümsemeyi görünce ani bir hareketle yüzümü kapattım.

"Aman tanrım, Nick! Öyle bakma!" Kendimi hızla düzelttikten sonra devam ettim. "Beni tanımadı. O yüzden itirafımı da ciddiye almadı."

"Ah, az önceki halini mi? Masmaviydin, yoksa utançtan mı olmuştu?"

"Tabii ki boyaydı " diyerek somurttum.

xoxo

xoxo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin