2.4

1.5K 125 15
                                    

×düzen bana göre değil :p
şimdi bölüm atasım geldi saat geç
ama hala uyanık olanlara
iyi okumalar kiki :3

lisa

Yeniden buradayım işte, her şeyin başladığı yerde. Suçsuzluğumun nasıl ispat edildiği hakkında en ufak bir fikrim yokken içimden bir ses korkularımı bir kenara atıp geri dönmemi söylemişti, ben de geri dönmüştüm. Seul'de olmak iyi hissettiriyordu. Sanki evime dönmüş gibiydim. Jin Hee ve Nick'e henüz haber vermemiştim, kafeye gidip onlara sürpriz yapmayı planlıyordum.

Düşüncelerimi, yapacağım planlarla saklamaya çalıssam da bir yıl önce vedalaştığımız yeri görmek içimi burkmuştu. Sanki hiçbir şey yaşanmamışçasına tıpatıp aynıydı koltuklar. Gülümsedim. Aklıma o an geldi. Ona söylediklerim ve gözyaşları... Onunla karşılaşmayı deli gibi istiyor aynı zamanda da korkuyordum.

"Lisa işte buradasın." Adımı duymamla birlikte arkama döndüm. So Min iki kolunu açmış hızla bana doğru koşuyorken kısa bir şaşkınlık geçirdim. Oysa çoktan bana sarılmıştı. "O kadar uzun zaman oldu ki! Hoş geldin."

Gülümsedim. So Min'i yeniden görmek beni gerçekten çok mutlu etmişti, belki bu sefer birbirimizi daha iyi tanıyabilirdik. Hemen arkasında duran Taehyung'u görmemle el salladım. Neden buraya kadar zahmet etmişlerdi ki...

Taehyung'un bize doğru yaklaşmasıyla görüş açıma o girdi: Jungkook. Öylece bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçıramıyordum, zaman donmuştu sanki. Gözlerinden yayılan o garip hissiyat içime tarifi imkansız bir duygu yaymıştı. Kızgın değildi bakışları ya da sevinçli... Kalp atışlarım aniden hızlanmaya başlamıştı. O benden bir dakikalığına olsun bakışlarını çekmezken Taehyung'un bana sarılmasıyla kendime geldim.

"Yeniden merhaba Lisa!" Birkaç saniye içinde ayrıldığımızda şaşınca elimdeki gitar çantasını gösteriyordu. "Aman tanrım bu ukulele mi yoksa?"

"Evet," dedim gülümseyerek. "Ama sizin kadar iyi değilim, amatörce."

"Doğrusunu söylemek gerekirse, çok iyi ukulele çalarım."

Taehyung'un kıkırdayarak söylediği cümlenin ardından So Min koluna vurdu. "Sanırım So Min demek istedin."

"Tamaaaam. Aslında So Min birazcık daha güzel çalıyor olabilir. Jungkook ve ben de üzerinde çalışıyoruz ama" sonra arkasına dönüp Jungkook'a seslendi. "Gelsene JK."

Yavaş adımlarla yanımıza gelirken nefes almak iyice zorlaşmıştı.

"Hoş geldin." Sesini duyar duymaz içimi telaş basmıştı, ne yapacağımı bilemiyordum. Sarılabilir miydim ki?

Tereddüt etmeden bana sarılmasıyla zihnimdeki tüm sorular yanıtlanmıştı. Bu değişik bir şeydi, sarılışında anlam veremediğim bir şefkat vardı.

Beni yeniden sevmesini beklemiyordum, duygularının aynı kalmış olmasını da. Aynı değilse de haklıydı. Ona kızmaya hakkım yoktu, gitmek benim tercihimdi sonuçlarına katlanmak zorundaydım.

*

Havalimanından çıktıktan sonra So Min'le yurda gittik. Yerime kimsenin gelmemiş olmasına şaşırsam da mutluydum. So Min'le oda arkadaşı olmak eminim ki çok eğlenceli olurdu.

Odaya girdiğimizde içimde garip bir duygu vardı. Aklıma partiden sonraki gece sabahlayışım ve öylece güneşin doğuşunu izleyişim gelmişti. O zamanki çaresizliğimi düşündükçe bile içim daralıyordu.

"Lisa iyi misin?"

So Min'in sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım. "Evet. Sadece bilirsin, buraya gelmeyeli uzun zaman oldu." Dedim gülümseyerek. Bugün o kadar çok gülümsemiştim ki yanaklarım ağrıyordu.

the mood ✘ liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin