11. BÖLÜM PART 1~Kabirde İlk Gece

654 76 63
                                    

Hem ağlamak hem de gülmek için ideal bir bölüm~ Çok eğleneceğinize teminat veriyorum. Bu yüzden okuyan iki yüz kişiden yalnızca on beşi oy vermesin olur mu~ Para kazanmıyoruz burdan. Yalnızca oylarınıza muhtacız ^^  Sadece bir saniyenizi alır. ♥♡♥ Yazmam için ilham veren şey sizlersiniz. En azından emeğe karşılık vermeyerek kul hakkına girmek istemezsiniz diye düşünüyorum çünkü veda ettiğim zaman oy vermeyenlere hakkımı helal etmeyceğime dair yemin etmiştim. Üzgünüm~~ Gelip helallik isteyen olursa geri çevirmem tabii. Sizi seviyorum... ♥

Gittikçe küçülen çatılara bakmaktan vaz geçip gözümü hostesin önündeki servis tezgahına çevirdim. İlk defa ekonomik sınıfta değildim ve gerçekten çok daha rahattım. Koltuk kalitesi bile o kadar farklıydı ki!

"Ben gidiyolum şimti."

"Nereye?!"

"Tubalete."

Kafa salladım. Dongwoo ile resmen tanışalı bir günden az olmuştu. Saygılı ve hoş sohbetti. Annesi ölmeden önce tam bir Türk gibi Türkçe konuşabiliyormuş ama zamanla telaffuz bozuklukları yaşamaya başlamış. Annesinin babasıyla evlenmesi için babanın müslüman olması gerektiğinden ailecek İslam'a girmişler. Kore'de farklı dinler olmasına rağmen insanlara en uzak inancın müslümanlık olduğunu söylemişti: "Onlar çok rahat. Dinin kısıtlama olduğunu düşünürler."

Kulaklığı geçirip müzik listesini kontrol ederken Dongwoo geldi. 

"Tuvaleti bile ekonomik sınıftan farklı!"

Kahkahama engel olamadım:

"Ne önemi var ki?"

"Bilmem."

Bozulmuş gibiydi.

"Pardon,bozmak istemedim seni?"

"Neyse... İstanbul'a gitmeyeli altı yedi yıl oldu. Merak ediyorum."

"Ben de üç yıldır gitmiyorum."

Kaç yıldır nerede olduğumuz olmadığımız... Ah ne az ilgimi çeken sohbet tarzıydı:

"Sen şirkete nasıl katılmıştın?"

"Oh, ben..."

Etrafa bakındı. Çarpık çarpık gülerek:

"Yandaki kız beni kesiyor."

"Hey! Yanında kız varken nasıl böyle konuşuyorsun?!"

"Kızma tamam. Hem arkadaş değil miyiz?"

"Eeee??" dedim anlatmasını ima ederek.

"İşte ne bileyim klasik... Seçmelere katıldım. Annem öldükten sonra kafamı SM ile dağıtmak istedim."

"Kaç yaşındaydın?"

"Annem öldüğünde... Hımm sanırım on altı on yedi?"

"Kore'de miydiniz?"

"Evet."

Sessizleştiğini hissedince dışarıyı izlemeye başladım. Bulutların arasında kayboluyorduk. İç geçirdim. Aklım Chen ve Lay'e takılıp kalıyordu. Chen öyle tuhaf davranmıştı ki sanki samimi değilmiş gibi geliyordu.

"Yeah I know. Lol!" Gülüşmeler düşüncelerimi bölmüştü. Kafamı çevirdim. Dongwoo o yanındaki kızla sohbetin dibine vurmuş... Ah,bu çocuk! Koluna yapışıp tırnaklarımı batırdım:

"Yah! Ölmek mi istiyorsun?"

"Elini çeksene! Karizmamı çiziyorsun!"

"Öf,devam et!" Türkçe devam ettim: "Mal..."

"Bir Gün Ben De Sunbae Olacağım!"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin