Canlarım merhaba. Uzun zamandır bölüm yazamadım. Hem kendimi psikolojik olarak kötü hissediyordum ( gerçi halâ öyle) hem de çok sevdiğim değer verdiğim akrabamı kaybettik. Bu üzücü nedenle bölüm yazamadım. Sizleri çok bekletmek de istemediğim için yeni bölümü bu gece yazdım. Bir yanlışım olursa affedin. Umarım bu bölüm yüreğinize dokunabilirim. Keyifli okumalar.🙏❤
BÖLÜM ŞARKISINI DİNLEYEREK OKUMANIZI TAVSİYE EDİYORUM
( Kâzım Koyuncu: İşte Gidiyorum)Sevdası yüreğinde yarım kalmış yüreklere...
~~~~~~~~~
Bazı aşklar yarımdı,
Tutsaktı yüreklerde.
Dilin ucunda söylenmemiş bir sözdü.
Yaraydı, cehennemdi, acıydı.
Ama en çok da günahtı.
Eğer kavuşmak imkânsızsa.
Geceye doğan güneş,
Karda açan çiçek,
Gökkuşağının sekizinci rengiydi.
En güzeli de,
Emre'nin yüreğindeki Ruşendil,
Ruşendil'in yüreğindeki Emre'ydi.Güneş doğsa da yeni gün için Hacıoğlu konağının tepesindeki kara bulutlar dağılmıyordu. O gün tüm şehiri bir matem havası bürümüştü. Olacakları bilir gibi...
Dicle'nin çığlıklarıyla uyanan konak halkı avluda toplanırken Ruşendil odasından dışarıya çıkmamıştı ama Dicle ablasının neden bu kadar bağırdığını ve kötü olduğunu içten içe merak ediyordu.
Uykusuz geçen bir gecenin izlerini taşıyan gözlerinden Dicle ablası feryat ettikçe yaşlar akıyordu. Oturduğu tekli koltukta başını pencereye dayamış, kollarıyla bedenini sarmıştı.
Yaklaşan ayak seslerinin ardından kapısı çalınmaya başlandı. Emre gelmesin diye kilitlediği kapısının önüne telaşla gelen Ruşendil, Dicle ablasının sesini duyunca tereddüt etmeden kapıyı açtı.
Dicle ona sıkıca sarılıp ağlarken o da ablasına sıkıca sarılmış onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
" Ablam ne oldu sana böyle? Sakin ol ne olur. Korkutuyorsun beni. "
" Yanına geleyim Ruşendil. Ne olur kimse olmasın yanımızda. "
Konak halkının karşı çıkmalarına rağmen Ruşendil odasına Dicle dışında kimseyi almamış, kapısını yeniden kilitlemişti.
Ablasına ne olduğunu, neden bu durumda olduğunu çok merak etse de soramadı. O anlatmak istediği zaman anlatırdı.
Dicle aldığı haberin şokunu halâ üzerinden atamamıştı. Canı öyle yanıyordu ki... Bu konakta kendisini anlayabilecek tek kişiye, Ruşendil'in yanına gelmişti.
İkisi birlikte yatağa oturmuşlar, Dicle Ruşendil'in dizlerine yatmış içindeki zehri, öfkeyi, kini hıçkırıkları arasında kusmaya başlamıştı.
" Amcamın kızı Pınar... Daha 14 yaşında... Ne yatıysam engel olamadım. Töre dedi, benim kızım karışamazsınız dedi. Amcam 20 dönüm tarla karşılığında 30 yaşındaki adama sattı Pınar'ı. Diyar ile engel olamadık... Polise haber vermek için çok yol denedim ama her defasında önüme taş koydular. Aradan uzun zaman geçmeden hamile olduğunu öğrendik. Sabah... Sabah annem aradı. Pınar'ın sabaha karşı sancıları tutmuş. O domuz kaynanası ve lanet kocası hastaneye götürmemişler. Nasıl götürsünler yasalara aykırı... Ebe kadın gelene kadar bebek kordona dolanmış. O küçücük yaşında acıyı kaldıramamış bedeni. Pınar kan kaybından ve doğum acısından, bebek de kordona dolanıp boğulduğu için öl- ölmüş..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUŞENDİL (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralDoğuştan görme engelli olan Ruşendil, abisinin Hacıoğlu konağından kız kaçırmasıyla, kızın abisi Emre Hacıoğlu ile berdel edilerek evlenir. İki yabancı yürek zifiri bir karanlığın içinde kaybolurken Emre'nin en büyük düşmanı Hakan Canoğlu Ruşendil'e...