5. BÖLÜM

10.7K 742 126
                                    

Öldüğümü sandığımı yaşayarak kaç saat geçirmiştim bu odada. Kucağımda ara sıra bana kendini hatırlatan Çiçeğim bana eşlik ederek ağlıyordu. Sevinç teyzenin yetirdiklerini zorlukla yiyor kendimi perdeleri sonuna kadar kapatılmış bu karanlık odaya hapsetmiştim. Karşıma dikilen kadın eğer söylemeseydi beş gün geçtiğini bile bilmiyordum.

"Kalk artık, sen annesin bak kendinle beraber çocuğu da helak ettin. Pişik de olmuş altı, pudrası falan yok muydu, gideyim alayım ben eczaneden"

"Vardı" dedim sadece. Devam ettiremedim, usulca başımı kaldırıp yatağın en solunda yatan kızıma baktım.

"Çantamdaydı."

"Baktım az evvel yokmuş, gidip alayım ben" Sevinç teyze usulca bana yaklaşıp saçlarımdan okşarken nefesim daha çok kesildi. Annemden sonra bir o kalmıştı işte. Beni yanlışımla, günahımla seven koruyan tek insandı o. Yargılarken bile kendi yargılarına almadan düşünendi.

"Sen emanetsin bana ahiretliğimden" demişti dün gece. Uyuduğumu zannedip usulca söylediklerini boğazımda düğümlenen hıçkırıklarımı bastırarak dinledim.

"Ah Deryam ah" dedi sadece, o Derya dedikçe annem sanki sesleniyordu bana. Kokusu benzemeyen ama sesinde ki şefkatinde annem olan kadındı o. Sevinç teyze kapıyı bir şey olur diye arkamızdan kilitleyip çıkmıştı, belli ki abimden korkuyordu. Kim bilirdi ki, bir fare deliğine saklanır gibi onun gelmesini benden hesap sorun rezillik çıkarmasını beklerken bu denli sessiz kalması korkuyordu. Ondan korkmayan benliğim bilinmez korkuları yaşıyordu. Burnu havadan inmeyen, asla cesaretini es geçmeyen Derya'yı mezarlıkta öldürmüştüm. Bacaklarımın bağı çözülerek geldiğim mahalleye korkularını dirilterek dönmüştüm. Korkum babamdan yada Mahir'den değildi, abimin karşıma dikilip yüzüme vuracağı gerçeklerdendi.

"Senin yüzünden!" diyecekti, sadece iki kelime olan o cümlenin ağırlığı boğazıma dolanan demir zincirler gibi sıkışacak nefes alamayacaktım. Ayaklarım yere basmakta zorlanarak doğruldum. Kızımın pişik olduğunu bile fark edemeyecek kadar yoktum. Usulca onu kucağım alıp özür diler gibi mis kokusunu çekip öperken bir gümbürtü sesiyle pencere çerçevesi indi yere. Sırtımı çevirip bebeğimi korumaya çalışırken başımın üzerinden bir taş parçası karşı duvara düştü.

"Çık lan dışarı!" diye bas başarıyordu Fırat abim. Ben nefes nefese yere doğru eğilip cam kenarından uzaklaşmaya çalışırken oluşan sesten sarılarak uyandı kızım. Ağlamaya başladığında onu tamamen göğsüme yasladım.

"Annecim tamam, tamam.." dedim sessiz bir şekilde. Kapıya kadar nasıl ulaştığımı bilmiyordum başıma tekrar bir taş parçası gelmesin diye dualar ederken abimin sesi bütün mahalleyi sarıyordu.

"ÇIK LAN!"

Çiçek ağlamasını biranda çığlıklarına bırakınca içimde büyümüş olan bütün korkular yok olup kocaman bir öfkeye bıraktı. Onu kucağımda sakinleştirmek için çırpındıkça sesler daha çok çoğalıyordu. Ben nefes nefese onu penceresi olamayan tek yere, banyoya sokarken alt kattaki dış kapıya vuran tekme sesleri geliyordu kulağıma.

"Aç kapıyı dedim!"

Elimde olsaydı açardım o kapıyı karşısına dikilip ne yapacaksan yap derdim kapıyı arkamdan kilitleyen Sevinç teyzenin neden endişelendiğini doğru tahmin etmiştim. Abim azrailim olup dikilmişti kapının arkasına. Çiçeği temiz havluları boşalttığım yere bırakıp sakinleştirmeye çalıştıkça durmuyordu.

"Tamam annecim, geçti." Onu kollarımın arasına alıp dizlerimin üzerinde ileri geriye sallarken bile durmuyordu. Çiçek durmadıkça benim elimden bir şey gelmedi, hızlıca onu yerde hazıladığım yere bıkıp içeriye geri döndüm. Yerde ki oldukça büyük olan taşı sağ elime aldım. Kızımı kucağım alırken bir yandan da bu taşın ona zarar verebileceği gerçeğiyle kendimi zor tutuyordum. Hızlıca merdivenleri inerken Çiçek ağlamaya devam ediyordu.

UNUTULMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin