Mesajı açmadan kaç dakika öylece telefona baktım hatırlamıyorum bile. Büşra üçüncü kez adımı söylediğinde ona bakabilmiştim. Büşra ona baktığım an direkt olarak "Kötü bir haber mi? Bakıp kaldın öyle." Dedi. "Ece'den gelmiş mesaj." Dediğimde sesimin çıktığından bile şüpheliydim. Büşra şaşırmış bir halde "Nasıl ya? Yüzsüz." Deyince o sırada mutfaktan içeriye Pelin girdi. Kahveleri masaya bırakıp "Noluyor?" Dediğinde Arda sinirli bir şekilde "Ece,Larin'e mesaj atmış." Dedi. Pelin tiksinir yüz ifadesi ile "Ne diyor peki?" Dedi. "Bilmiyorum,mesajı daha açmadım ve sanırım açmayı da düşünmüyorum." Diyip omuz silktim. Aslında belki de o mesajı görmek istiyordum. Nasıl olsa Savaş konusu benim için kapanmıştı. Ama sanki o bildirimi açıp o mesajı görmek beni aynı zamandı yerle bir edecek gibi hissediyordum. Daha doğrusu sanki korkuyordum. Güçlü tarafım kaybedecek ve korkacak bir şeyin olmadığını diğer yanım ise o mesajı görür görmez kalbimin en derinlerine kitleyip kaldırdığım kutu açılacak ve bir daha durmamak üzere ağlayacakmışım gibi geliyordu. Bunları düşünürken Arda'nın adımı söylemesiyle kafamdakilerden kurtulup ona döndüm. Arda kendi karakterine ters bir şekilde sakince "Açmayacak mısın?" Diye sordu. Sadece "Bilmiyorum." Diyebildim. Yalan değildi gerçekten bilmiyordum. O bildirimin altından ne çıkacağını,mesajı görür görmez nasıl tepki vereceğimi hiçbir şey bilmiyordum.
Yaklaşık on dakika boyunca hiçbirimiz konuşmadan sadece kahvelerimizi içtik. Gözlerin üzerimde olduğunun farkındaydım. Masaya kahvemi almak için eğilirken onlar sanki telefonuma uzanacakmışım gibi hissediyorlardı. Neden bu kadar o mesajı merak ettiklerini anlayamadım. Aslında bende merak ediyordum. Ama cesaret edemiyordum işte. Kendimi toplayıp derin bir iç çekip elime aldığım kahvemi masaya bırakırken masa da olan telefonumu da o sırada elime aldım. Üçü de ne yapacağıma göz ucuyla bakıyorlardı. Bir kaç kere derin derin nefes alıp verdikten sonra "Tamam. Mesajı açıyorum." Dediğimde üçü de pürdikkat bana kesildiler. Endişemi hissettiğini düşündüğüm Büşra fısıltıyla "İstemiyorsan açma." Dedi. Ona yüzüme yerleştirdiğim ufak bir tebessüm ile bakıp "İstiyorum." Dedim. Evet evet istiyordum. En fazla ne olabilirdi ki? Evet belki sonuçtan mutlu olmayacaktım. Bunları düşünürken yine kulaklarımda güç aldığım o sözler yankılanıyordu "Senin yanında biz varız Larin,ailen ve arkadaşların."
Telefonumun şifresini girdiğimde Ece'nin adının yazdığı kutuya tıkladım. Ve o an mesajı gördük. Benimle beraber Arda,Pelin ve Büşra da şoktaydı. Üçünün daha çok resme odaklandığının farkındaydım. İlk olarak Ece'nin Savaş'ın yanaklarına öpücük bırakırken çekilen bir fotoğraf ve altında da kendimi bok gibi hissetmemi sağlayan o mesaj "Teşekkürler,Minik fare."Dişlerimi sıkarken çenemin gerildiğinin farkındaydım. Resim umrumda bile değildi. Ama o attığı mesaja ne demeli? Üstelik bana bu hitabı ancak yakın olduklarım yapabilirdi. O benim neyim oluyordu ki? Zavallı. Sinirlerime hakim olamıyorken kafenin içerisinde volta atıp tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım bile. Büşra artık sakin olup oturmam gerektiğini söylediğinde sert çıkışmıştım "Bakın,resim umrumda değil gerçekten. Ne yaparlarsa yapsınlar,umrumda değil. Ama attığı mesaj..." diyip gözlerimi kapattım. Sakinleşmek için nefes egzersizleri yapıyordum. Tam bu sırada kafenin kapısı açıldı. Biraz daha sakinleşmiş ve afallamış olmakla beraber gözlerimi açtım. İçeriye kumral,gözlerinin rengini tam idrak
edemedim ama sarıya çalan bir renk gibiydi,geniş omuzlu,keskin yüz hatları olan bir erkek içeri girdi. Biz şaşkınlıkla adamın suratına bakarken adam önce içeriye bir göz gezdirdi. Daha sonra gözleri gözlerime sabitlendi, sırasıyla hepimizin gözlerine baktı ve "Pardon! Henüz açılmamışsınız. Halbuki dışarıdan bu şekilde gözükmüyordu." Dedi. Sesi oldukça erkeksi ama bir o kadar da tatlı çıkmıştı. Adam bizden bir tepki alamayınca tam arkasını dönüp çıkacaktı ki Pelin "Ah,kusura bakmayın. Evet henüz açılmadık ama çok az eksiğimiz kaldı. Siz de ilk müşterimiz sayılırsınız. Haftaya açılışımız var muhakkak bekleriz." Dedi ve elindeki davetiyeyi adama uzattı. Adam önce davetiyeye kısa bir şekilde baktı daha sonra çekingen bir tavırla "Davetiniz için teşekkürler. Muhakkak gelmeye çalışacağım." Diyip son kez gözlerimin içine bakarak "İyi günler." Diyerek kafeden çıktı. Pelin'in cıvıltılı sesi ile kafedeki soğuk ortam aniden dağılmıştı. Pelin en ufak şeylerden mutlu olabiliyordu ve bu adam onun "ilk müşteri"siydi. Bu adamı davete çağırdığı için çok mutlu olduğunu söylerken bir yandan iş yapıyordu. Arda klasik olarak benim gözüm bunu tutmadı dediğinde kızlarla aynı anda Arda'ya göz devirdik. Çünkü ona göre o hariç tüm erkekler kötüydü ve hiçbiri onun gözünü tutmuyordu! Bir kaç ufak iş kaldığı için Büşra sandalyede oturuyordu. Benim aklım ise hala o adamdaydı. Çıkmadan önceki bakışı,gözlerinin rengi,yüz hatları,o erkeksi ama bir o kadar tatlı sesi...
Düşüncelerimden uzaklaştığım sırada Büşra ile göz göze geldim. Büşra çekinir bir halde "Ne yapacaksın düşündün mü?" Diye sordu. Kaşlarımı çatıp "Neyi düşündüm mü?" Diye sordum. Büşra sessizce "Mesajı." Dediğinde hatırladım. Sakince elime telefonumu aldım,şifremi açıp Ece'nin olduğu kutuya basıp onu engelledim. Büşra'ya dönüp "Engelledim." Diyip göz kırptım. O da mutluluğumla mutlu olarak bana sesli bir şekilde öpücük gönderdi. Tabiki de onu engelleyecektim. 15 yaşındaki ergenler gibi Savaş'ın arkasından ağlayıp,Ece'nin bu çocukça oyunlarına gelecek miydim? ASLA.
Bu sefer sesli düşünüp "İyiki yanımda siz varsınız." Dedim. Ve sesli bir şekilde bağırdım "SEVGİ ÇEMBERİ." Bunu söyledikten sonra muhakkak birbirimize sarılmamız gerekiyordu öyle de oldu. Üçü de koştura koştura gelip sarıldılar. "Sevgi çemberi" oluşturduk. Ve ben tekrardan onlara sahip olduğum için çok şanslı olduğumu düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"BEKLENMEDİK ANDA"
Подростковая литератураAilesin dağılmasıyla zamanında yanlış kararlar alan Larin bunun üzerine arkadaşlarından duyduğu haber ile yıkılır. Hiç beklemediği anda karşısına çıkan Barış'ın,hayalinin peşinden koşarken başka bir yerde görüp onu hayatına dahil edeceğini nerden...